Ülkeyi ayağa kaldıran, siyasetçi-polis-mafya üçgenini ortaya çıkaran kazanın üstünden dört yıl geçti
* ''Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak'' denmişti... Aradan dört yıl geçti... Susurluk skandalı artık hakkında yazılan onlarca kitapla kütüphaneleri süsleyen, sadece her yıldönümünde gazetelerin tozlu arşivlerinden çıkarılan belge, yazı ve istatistiksel bilgi olarak kaldı.
BERTAN AĞANOĞLU - ALPER TURGUT
Katliam sanığı bir kanun kaçağı Abdullah Çatlı , bir milletvekili Sedat Bucak , üst düzey bir Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ...
3 kasım 1996'da saat 18.00 sularında içinde bulundukları lüks otomobille Susurluk'ta, bir kamyona çarptılar. Mehmet Özbey kimlikli bir kişi, Gonca Us adlı bir kadın ve İstanbul Polis Akademisi Müdürü Hüseyin Kocadağ, yaşamlarını yitirdiler. DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılırken olay ilk bakışta, basit bir trafik kazası görünümündeydi. Çok geçmeden, Mehmet Özbay'in gerçekte 12 Eylül öncesinde gerçekleştirilen Bahçelievler katliamının sanığı Abdullah Çatlı olduğu, basın kuruluşlarına sızdırıldı ve ülkeyi derinden sarsan bir skandal patladı.
Otomobilin bagajında ve üzerlerinde sahte kimlikler, uyuşturucu, yasayla yasaklanmış olan susturucular ve ancak özel timlerin, gizli servislerin kullanabildiği silahlar... Bu 3 kişinin yolu nerede, neden kesişmişti, aralarındaki bağ neydi? Onları bir araya getirenler kimlerdi? Karanlık ilişkinin boyutları neydi? Türkiye 4 yıl önce bu sorulara kafa yoruyordu.
''Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak'' sloganı herkesin ağzındaydı. ''Dürüst'' ve ''cesur'' politikacılar karanlık ilişkiler ağının çözülmesi için ellerinden geleni yapacaklarını, tüm belgeleri sunacaklarını, yargının çalışması için gayret göstereceklerini açıklıyordu. Medyanın gündeminde de Susurluk vardı; Susurluk skandalı ile ilgili haberler, 1996 ve 1997 yıllarında manşetlerden inmedi.
Sürekli aydınlık eylemi
Kamuoyunun öfkesiyse sel olmuş sokaklara taşmıştı. Halk ''Sürekli aydınlık'' eylemiyle, mitinglerle hesap sorulmasını istedi. Ancak Türkiye'nin sürekli değişen gündemi kontrgerillanın ''ekmeğine yağ sürdü'' ve karanlıkların aydınlanması istemeyen ''erk sahibi'' gizli güçler yapacağını yaptı. Ve her şey bir anda unutuldu...
Susurluk skandalı artık hakkında yazılan onlarca kitapla kütüphaneleri süsleyen, sadece her yıldönümünde gazetelerin tozlu arşivlerinden çıkarılan belge, yazı ve istatiksel bilgi olarak kaldı. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti, 12 Eylül öncesinden sonrasına yaşanan bir çok kirli ve ''örtülü'' olayı açığa çıkarma fırsatını kaçırmış oldu.
Gazi katliamı, Özgür Ülke gazetesinin bombalanması, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis 'in ölümü, gazeteci Musa Anter 'in katledilmesi, genelev işletmecisi Matilt Manukyan 'a suikast girişimi, yanlış ellerde dolaşan hibe silah ve teçhizatlar, nükleer madde kaçakçılığı, Avrasya Feribotu'nun kaçırılması, Çeçenistan'a müdahale, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev 'i devirme girişimi, Susurluk skandalı ile ilişkilendirildi.
Her taşın altı Susurluk
Dahası da vardı: Adı varolup olmadığı sürekli tartışılan JİTEM'le anılan emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever ve arkadaşlarının öldürülmesi, İranlı uyuşturucu kaçakçıları Askar Smitko ve Lazım Esmaeli 'nin öldürülmesi edilmesi, PKK ile bağlantısı bulunduğu iddia edilen avukatlar Yusuf Ekinci ve Medet Serhat 'ın vurulması, Ömer Lütfü Topal, Yener Kaya, Nesim Malki ve Hikmet Babataş cinayetleri, işadamı Mehmet Ali Yaprak 'ın kaçırılması, uyuşturucu ve kara para kuryeleri, Kürt işadamlarının öldürülmesi de Susurluk skandalı ve onunla birlikte ortaya çıkan organize suç örgütlenmelerince yapılan ''karanlık işler kitabının'' birer sayfasıydı.
TBMM Susurluk Komisyonu roporuna göre, Türkiye üzerinde dolaşan 50 milyar dolarlık kara para rantı, organize suç örgütlerinin ''ağzını sulandırıyordu'' . Paylaşım kavgasında hangi örgütlenmelerin ve kişilerin adı anılmadı ki... 'Çiller Özel Örgütü' nden 6. Filo çetesine, kumarhanecilerden, itirafçılara, aşiretlerden koruculara, bazı MİT, jandarma, emniyet personelinden, politikacılara, işadamlarından uyuşturucu kaçakçılarına dek uzanan geniş bir yelpaze durumun ciddiyetini ortaya koyuyordu.
Kilit isimler susturuldu
''Yeşil'' kod adlı Mahmut Yıldırım , Yüksekova çetesi üyeleri, Hadi Özcan , ''Drej'' lakaplı Ali Yasak , Alpaslan Pehlivanlı , Haluk Kırcı, Yaşar Öz ülkücü babalar Sedat Peker, Alaattin Çakıcı , Nurullah Tevfik Ağansoy, Söylemez kardeşler, Hüseyin Baybaşin , Ahmet Tekin Baykal, Kartal Demirağ, Tarık Ümit, Ömer Lütfü Topal, Ahmet Cem Ersever' in aralarında bulunduğu çok sayıda ''kilit isim'' ya susturuldu, ya bulunamadı ya da konuşturulamadı.
TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nun raporunda geçen, temiz toplum, temiz siyaset ve temiz ekonomi için adli polis örgütünün kurulması, suç kanıtlarını toplama ve değerlendirme yasasının çıkartılması, devlet sırrı kavramlarının sınırlarının çizilmesi ve Meclis'in istediği zaman bu sırları öğrenebilmesi, devlet yapısının yeniden düzenlenmesi, istihbarat ve güvenlik örgütlerinin yeniden yapılandırılması, 12 Eylül öncesinin incelenmesi gibi öneriler ise hayat bulamadı.
Cumhuriyet Gazetesi
10 Ocak 2008 Perşembe
Susurluk yerinde sayıyor
Gönderen Alper TURGUT zaman: 09:13
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder