24 Ocak 2008 Perşembe

Sessizliğe Karşı Bir Kitap...



Tavır Dergisi'nden;






Cumhuriyet muhabirlerinden Alper Turgut, F Tipi hapishanelerde yaşananları, tecridin kaldırılması için başlatılan ölüm orucu direnişinde yaşamını yitirenleri “Sessizliğe Karşı” isimli kitabında anlatıyor. Ölüm oruçları ile ilgili çarpıcı gerçekleri gözler önüne seren “Sessizliğe Karşı”, Alper Turgut’un ilk kitabı.




Gazeteciliğin soğukkanlılık gerektirdiği su götürmez bir gerçek olsa da acı gerçeklere sadece bir habermiş gibi bakanlar, bizi bu mesleğin etiğini sorgulamaya itmiştir çoğu kez. “Alper Turgut nasıl bir gazetecidir?” sorusuna ilişkin hafızamızı yoklarken birden kitabın başında kimi ilginç cümlelerle karşılaşıyoruz. Kitabının girişinde kaleme aldığı, depremde yaşadıklarına ilişkin kısa bir anısı dikkatimizi çekiyor. “Ölümün, acının, kanın, gözyaşının, şiddetin tarifini bilirdim. Notlarımı alır, fotoğraf çeker ve haberimi yazardım. Dramlara yoldaşlık edip, yansıtmak... Evet, işimdi bu benim. Ama tam bu noktada durmak lazım... Gazeteciden önce insanım ben. Karşımdaki adam tepeden tırnağa azap içinde... Hangi üzüntüsünden alıkoyayım, hangi derdine merhem olayım? Ne anlatayım, ne şekilde avutayım? Anılarına ulaşmasına nasıl yardım edeyim? Kahretsin...”




2004 yılında çalıştığı gazeteye gönderilen bir mektupta şunlar yazılıydı: “Altı nüfusa bakmakla yükümlü bir babayım. Bir buçuk yıldır her anı işkence olan bir tecrit altında tutuluyorum. İnsan sesine, sohbetine hasret... Yalnızlık boğuyor. Sanki bir kuyudayım. Size yazıyorum. Ama elinize geçer mi bilemiyorum. Yine de sesimi, sesimizi bir yerlere ulaştırmak için yazıyorum... Ve yaşadıklarımızı bir gün okurlarınızla paylaşırsanız, umuduyla...” Tecrit işkencesine dayanamayarak 2004 yılında hücresinde intihar eden Salih Sevinel’in bu mektubuydu Alper Turgut’a bu kitabı yazmaya karar verdirten. Onun deyimiyle de, tecrit konusunda kitap yazmak zorlu bir görevin yerine getirilmesiydi. Yaşananlar vardı. Çok açıktı ve gerçekti. 122 kere gerçekti yaşanalar. Siz gerçekleri yazmak isterseniz eğer, gözlerinizi bu gerçeklere açar ve kalemi elinize alırsınız. Gerisi gelir zaten. “Öyküleri vardır istinasız tüm insanların. Yıkıcı, yakıcı, en acıtanından olsa dahi... Amiyane tabirle anadan doğma çıkıp gelir karşına, sarsıcı hikâyeler. Ama alın yazası değildir bu. Mukadderat hiç değil. Kör talih, kem talih... Kader. Hadi canım. Birileri ölüme giderken, çürür gider tüm değerler. Eninde sonunda dönüp, dolaşır acılar katarı ve bir gün çarpar suratlara son sürat. Yalın ve gerçek...”




“Türkiye’nin cezaevleri cehennemi yaşıyordu. Sansür duvarını yıkabilmek için çırpınan acılı ailelere karşı bu bir vicdan borcuydu. Hemen kolları sıvadım. Belge, bilgi toplama, ilgili röportajlar, tanıklıklar ve insan öyküleri... Toparlama işi iki yılımı aldı.” 7 yıllık bir direniş sürecini bir kurgu içinde aktarıyor bizlere. O kitabını yazmaya başladığı günlerde ölüm haberleri gazetelerde ya bir cümle ile yer alıyordu ya da hiç yer almıyordu... Ölümler, rutin hayatın rutin birer parçası olmuş, sayılarla ifade edile gelmişti. Alper Turgut, bu kitabıyla yedi yılın öyküsünü geleceğe taşıyor. Yedi yıl boyunca yaşananları hatırlatıp, tüm insanların hafızasını taze tutuyor.




“122 insanı aramızdan alan 600’ü aşkın sakata yol açan tecrit karşıtı eylem tamı tamına 2285 güne yayıldı. Bu milyonlarca cana mal olan İkinci Dünya Savaşı’ndan daha uzun bir süreye denk geliyor. Direniş başlarken doğanlar bugün ilkokul öğrencisi... Düşünün! Gazeteci Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samats açlık grevinin ilk günlerinde henüz 10 yaşında masum bir çocuktu. Örneğin The New York Times, açlığın birinci yıldönümünde ‘modern tarihin en uzun eylemi’ notunu düşmüştü. Evet. Tarihte benzeri bir direniş yok. Ne eski çağlarda ne de asri zamanlarda...” Ölüm Orucu direnişini bitirmek bahanesi ile “hayata dönüş” adı verilen ve 30 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olan 19 Aralık Operasyonu, ölüm orucunu dışarıda sürdürenlere kapılarını açan Armutlu, Alper Turgut’un tanıklığını yaşamış. İnsanların gözleri önünde gün gün eriyen direnişçiler, onların acılı ve bir o kadar suskun toplumu harekete geçirme çabası içinde olan aileleri kitabın içindeki gerçek kahramanlar. Kitabını bitirdiğinde ölüm orucu eylemi hala devam ediyordur. Yazılan satırlar matbaa yolunda iken ise ölüm orucu eylemi büyük kazanımlarla sona erdirilir. Son anda kitabına zafere ilişkin birkaç not düşen Turgut, “Ona bundan böyle uğurlu kitap diyeceğim” diyerek direnişin kazanımlarının sevincini yaşadığını bizlere de hissettirir.




Kitabının son sözü yerine “hapishaneler tarihçesi” koyan Alper Turgut, fazla ayrıntıya girmeden dünyada ve Türkiye’de bulunan hapishaneleri anlatır. Bu bölüm de binlerce belge incelenerek hazırlanmıştır. Alper Turgut’un kitabı okuyacak olanlara önerisine katılmamak mümkün değil. Ama onun da dediği gibi sorunun kavranılması için öncelikle kitabın sonunda yer alan hapishaneler tarihçesini okumak gerekir. Ant Kitap tarafından yayımlanan Sessizliğe Karşı, 448 sayfadan oluşuyor. Kitabın sonunda kaynakçada isimleri geçen kitaplara baktığımızda Alper Turgut’un bu kitabı yazarken ne kadar derin bir araştırma yaptığını da görebiliyoruz. “Sessizliğe Karşı”, direnenleri, direnenlerin ağzından anlatır bizlere adeta. Tarihe düşülen notlar önemlidir, yaşananları anımsatır. Ne kadar içinde olsanız ve yaşasanız da arada bir tazelemeniz gerekir hafızanızı. Geleceğin hatırı içindir bu tazeleyiş.

Hiç yorum yok: