26 Nisan 2009 Pazar

100 yıllık işçi bayramı




ESRA AÇIKGÖZ


1 Mayıs İşçi Bayramı, dünyada 120, Türkiye’de ise 100. yılını kutluyor. Bando eşliğinde kutlamalar, işgal altında bağımsızlık talepleri, yasaklamalar, öldürülmeler, baskılarla geçen bir 100 yıl bu. Bakalım bu yılki 1 Mayıs, tarihe nasıl geçecek?
İşçiler, Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde, 1 Mayıs 1886’da sekiz saatlik çalışma talebiyle iş bıraktıklarında sayılarının milyonlara ulaşacağını tahmin etmiyorlardı.



Bu günün, 120 yıldır işçiler tarafından kutlanacağını da. Büyük Fransız Devrimi’nin 100. yıldönümünde, 14 Temmuz 1889’da, Sosyalist Enternasyonal, 1 Mayıs’ı “Uluslararası İşçi Günü” ilan etti. 1 Mayıs’ın yaşadığımız topraklarda kutlanması ise bundan 20 yıl sonra mümkün oldu, yani bu yıl 1 Mayıs, Türkiye’de 100. yaşını kutluyor. Bu serüvende kısa bir yolculuğa ne dersiniz?



İlk 1 Mayıs, 1909’da Selanik ve Üsküp’te kutlandı, ancak kökleri çok daha önce, 1908’de İkinci Meşrutiyet’ten sonra atıldı. Kötü çalışma şartlarına karşı 100 binin üzerinde işçi greve çıktı. Kiminin silahla bastırıldığı bu direnişlerle, işçiler rotasını sola çevirdi. 1 Mayıs 1909 aynı zamanda, grev yapmayı, sendikal örgütlenmeyi yasaklayan “Tatil-i Eşgal Kanunu”na karşı bir isyandı. Rum, Türk, Yahudi, Bulgar işçiler kol kola yürüdü. 1 Mayıs bildirisi dört dilde yayımlandı. Talepler netti; herkese seçme ve seçilme hakkı, emeği koruyacak yasaların çıkarılması ve grev mevzuatının düzeltilmesi. Ertesi yıl, 1 Mayıs’ın kutlandığı yerlere yenisi eklendi, İstanbul’da ilk defa 1 Mayıs kutlandı. 1911 Mayıs’ında ise Üsküp, Selanik ve İstanbul’un yanı sıra, Edirne ve diğer Trakya şehirlerinde de işçiler sokağa döküldü. 1912’de 1 Mayıs’ın İstanbul’daki mekanı Pangaltı’ndaki Belvü bahçesiydi. 1 Mayıs’la ilgili ilk yasağın gelmesi gecikmedi, İttihat ve Terakki, 1913’ten itibaren 1 Mayıs kutlamalarını yasakladı. Ancak 1920’de işgalcilerin ve Osmanlı hükümetinin yoğun baskılarına karşın 1 Mayıs, İşçi Bayramı olarak kutlandı. Haliç’ten Beyoğlu’na yürüyen işçilerin talebi, “Bağımsız Türkiye”ydi. Bu eylem ertesi yıl da tekrarlandı, hem de “amelenin işi bırakması ve tatil yapmasının askeri suç addedileceği ve faillerinin askeri mahkemede yargılanacağı” ilan edilmesine rağmen... Türkiye Sosyalist Fırkası’nın merkezine “kızıl bayrak” çekildi, bando gün boyu Enternasyonal’i çaldı. 1 Mayıs 1922’de Sultanahmet Meydanı’nda toplanan emekçiler, bando, mızıka eşliğinde uluslararası marşlar söyleyerek Galata’da başka bir grupla birleşip, Kâğıthane’ye yürüdü.



KANLI 1 MAYIS



1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde işçi grubunun önerisi ile 1 Mayıs’ın “Türkiye İşçileri Bayramı” olarak kanunen kabulü ilkesi benimsense de, hükümetçe gerçekleştirilmedi. Hatta 1924 1 Mayıs’ı yasaklandı. Buna rağmen Ankara’da İmalat-ı Harbiye işçileri bir toplantı düzenledi. İstanbul’da ise Türkiye Umum Amele Birliği Genel Merkezi önünde bir toplantı yapıldı. 1925’te Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile sıkıyönetim ilan edilince, 1975’e kadar kitlesel 1 Mayıs kutlanamadı. 1935’te 1 Mayıs`a “Bahar ve Çiçek Bayramı” adı verilerek, ücretsiz tatil günü ilan edildi. 1975’te 1 Mayıs kutlaması Tepebaşı’nda bir düğün salonunda yapıldı, ama ilk kitlesel 1 Mayıs eylemi için 1976’yı beklemek gerekti. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, 1 Mayıs ilk defa sokaklarda kutlandı. Yer, Taksim’di. Kimi kaynaklara göre 150, kimisine göre 400 bin emekçi, Beşiktaş’ta toplanıp Taksim’e yürüdü. Taksim Meydanı, “1 Mayıs Meydanı” olarak anılmaya ilk o zaman başlandı.




1977 1 Mayıs’ında, 500 bin işçi Beşiktaş ve Saraçhane’de toplanarak, “141-142’ye hayır”, “Faşizme geçit yok” sloganlarıyla iki koldan Taksim Meydanı’na yürüdü. Akşam yedide alana giriş hala sürerken, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru, Sular İdaresi ve şimdiki The Marmara Oteli’nden ateş açıldı. 37 kişi öldü. İstanbul Valisi, 1 Mayıs katliamı nedeniyle, DİSK yöneticileri hakkında soruşturma açtı! Yargılama sonucunda bir çatışma olmadığı, olayların provokasyon sonucu patlak verdiği belirlense de sorumlular yakalanamadı...
Taksim, bir yıl önce tarihinin en kanlı eylemlerinden birine sahne olsa da, 1978 1 Mayıs’ında yine eylem yeriydi. Meydanı yüz binlerce işçi doldurdu, yasaklı olan TKP’nin pankartları açıldı. Talep basitti; 1 Mayıs 77’nin faillerinin bulunması. Bu aynı zamanda Taksim’de yapılan son 1 Mayıs’tı.




POLİS TERÖRÜ

1979’da İstanbul’da kutlamalara izin verilmedi, sokağa çıkan TİP Genel Başkanı Behice Boran, TSİP Genel Başkanı Ahmet Kaçmaz ve 1059 kişi gözaltına alındı. 12 Eylül’den önceki son 1 Mayıs kutlaması yasaklamalara rağmen yapıldı. Ancak 12 Eylül’ün getirdiği sessizlik 1987’ye kadar sürdü. 1 Mayıs’ta sendikalar öncülüğünde bazı milletvekilleri, aydın, sanatçı ve bilim insanlarından oluşan bin kişilik grup Cumhuriyet Anıtı’na 1 Mayıs şehitlerini anmak üzere çelenk bırakmak istedi, ancak polis sadece milletvekillerine izin verdi. 1988’de sendikalar 1 Mayıs’ı yasal olarak kutlamak için İstanbul Valiliği’ne başvuruda bulunsa da, kabul edilmedi. Taksim’e çıkmak isteyen sendikacılara polis saldırdı. 1 Mayıs l989’da İstiklal Caddesi’nden Taksim’e yürümek isteyen iki bin kişilik grup, polis tarafından dağıtıldı. Olaylar sırasında Mehmet Akif Dalcı alnından vurularak öldürüldü, katili bulunamadı. Sadece İstanbul’da değil, İzmir, Ankara, Adana, Kayseri, Gaziantep, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Balıkesir, Manisa ve Elazığ’da tutuklamalara rağmen gösteriler yapıldı.
Yasağa rağmen, 1990’da işçiler, 1 Mayıs’ta fabrikalarda bildiriler okudu, türküler söyleyip, halay çekti. Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen grubun üzerine ateş açıldı, İTÜ öğrencisi Gülay Beceren felç oldu. Bu, ilk kez Hak-İş’in de 1 Mayıs kutlamalarına katıldığı yıldı. 1991’de İzmir’de 20 bin kişilik gösteri yapıldı. 19921 Mayısı’nda Türk-İş, Hak-İş ve DİSK Ankara’da salon toplantısı yaparak ortak bir kutlama gerçekleştirdi. 12 Eylül’den sonra İstanbul’daki ilk izinli 1 Mayıs da yine bu yıl, Sosyalist Parti’nin başvurusu üzerine İstanbul Gaziosmanpaşa Meydanı’nda kutlandı. 1993’teki 1 Mayıs kutlamalarında, ilk kez Türk-İş de sokağa indi. 1994’te sendika konfederasyonları Abide-i Hürriyet Meydanı’nda 1 Mayıs’ı ortak kutladı, yüz bin işçi alandaydı. Ankara’daki kutlamalara 10 bini aşkın kişi katıldı. Polis birçok kişiyi yaraladı, gözaltına aldı.




1 MAYIS TATİL



1996’da Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK tarafından 20 yerde yapılan gösterilere yüz binlerce emekçi katıldı. Diyarbakır, Tunceli, Malatya, Adıyaman ve Karadeniz Ereğlisi’ndeki mitingler yasaklandı. İstanbul’da Kadıköy Meydanı’nda yapılan gösteri 1977’den sonraki en kitlesel 1 Mayıs’tı. Sabah, Söğütlüçeşme’de toplanan emekçiler, Kadıköy’e yürüdü. Polis, ateş açtı. Hasan Albayrak ve Dursun Adabaş öldü. Miting yine de başladı. 100 bini aşkın emekçi IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmalarına, özelleştirme, işten atma, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma politikalarına öfkesini dile getirdi. Kamu emekçileri grevli, toplusözleşmeli sendika hakkını, gençler parasız, bilimsel eğitim taleplerini haykırdı. Miting biterken, polis yeniden ateş açtı, Levent Yalçın öldü.




2001’de 1 Mayıs’ının adresi, Abide-i Hürriyet meydanıydı, sloganı ise, F Tipleri’ndeki tecride karşı ortak mücadele. İşçiler 2005 1 Mayıs’ında yeniden Kadıköy’deydi, 80 bin kişi katıldı. 1 Mayıs Katliamı’nın 30. yılında, yüzler yeniden Taksim’e çevirildi. Talepleri, “1 Mayıs’ın işçi bayramı” ilan edilmesi, “1977 suçlularının ortaya çıkarılması ve yargılanması için TBMM Araştırma Komisyonu’nun kurulması”ydı. Ancak Valilik ve Emniyet, işçi seslerinin Taksim’den yükselmesine izin vermedi, bütün İstanbul polis ablukasındaydı, Dolmabahçe‘de toplananlar polisin “ölçülü” şiddetiyle karşılaştı. 900 kişi gözaltına alındı. Taksim’e çıkmayı başaran emekçiler, İstanbul Valisi Muammer Güler‘i istifaya çağırdı. 2008 1 Mayıs’ında polis şiddeti daha da arttı. Şişli Etfal Hastanesi’ne gaz bombası atıldı, gazeteciler dövüldü, 530 kişi gözaltına alındı. Derken, 2009 geldi. Hükümet, “işçi dostu” ve “demokratik” olduğunu göstermek için 1 Mayıs’ı tatil ilan etti. Ancak Taksim, maç kutlamalarına, polis haftasına, konserlere açık olsa da, işçilere yine kapalı. Konfederasyonlar kararlı; 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz. Hükümet işçi dostluğunda ne kadar samimi, göreceğiz.

Cumhuriyet Gazetesi Hafta Sonu eki - 25 Nisan 2009






11 Nisan 2009 Cumartesi

Türkiye, basın özgürlüğünde 106. sırada





ANKARA (ANKA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Simon Perez’e karşı çıkışıyla belleklere kazınan Davos toplantılarını düzenleyen Dünya Ekonomik Forumu, “Küresel Bilgi Teknolojisi Raporu-The Global Information Technology Report 2008-2009”u yayımladı. Rapor, her yıl dünya iş âlemine sorulan binlerce soruyla hazırlanan sıralamalarda, Türkiye’yi basın özgürlüğü alanında 134 ülke içinde 106. sıraya koydu.


“Ağlarla Bağlanmış Bir Dünyada Hareketlilik” altbaşlığıyla yayımlanan 406 sayfalık raporda, bu yıl 134 ülkenin verileri esas alınarak çeşitli sıralamalar yapıldı. “Basın ülkenizde ne kadar özgür” sorusunun yanıtlandığı “Basın Özgürlüğü sıralamasında 134 ülkenin basın özgürlüğü ortalaması 5.19 oldu. Türkiye 134 ülke arasında 106. sırada dünya ortalamasından düşük 4.31 puanla yer aldı. Rapora göre dünyada basının en özgür sayıldığı ülke 6.90 puanla Danimarka oldu. “Yargı Bağımsızlığı” sıralamasında Türkiye 4.00 puanla 64. oldu. Sıralamada yargısının Türkiye’den daha bağımsız olduğu varsayılan bazı ülkeler arasında Kolombiya, Malezya ve Suudi Arabistan da yer aldı.

Evo Morales açlık grevinde




Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, yeni seçim yasasını engelleyen muhalefeti protesto etmek için açlık grevinde.


Muhalefet, anayasal reformlar çerçevesindeki yeni seçim yasasının, Morales’i destekleyen yerlilerin yaşadığı bölgelere daha fazla sandalye çıkarma hakkı tanıyarak, kendisi de bir yerli olan Morales’in yeniden seçilmesini sağlayacağını savunuyor.


Morales’in Sosyalizme Doğru Hareket Partisi, parlamentonun alt kanadında çoğunluğu elinde bulunduruyor. Ancak senatoda hâkim olan muhalefet yasayı onaylamıyor. Geçen ocak ayında yapılan referandumda yüzde 60’la kabul edilen anayasal reformlar çerçevesindeki seçim yasasına göre 6 Aralık’ta seçim yapılması gerekiyor ve yerli bölgelerine 14 sandalye veriliyor. Yeni anayasa Morales’in bir kez daha beş yıllığına devlet başkanı seçilmesine de imkân tanıyor.


Kamuoyu yoklamaları da Morales’in seçimleri açık ara kazanacağını gösteriyor. Başkent La Paz’daki devlet başkanlığı sarayında açlık grevi başlatan Morales, seçim yasasına muhalefet eden senatörler üzerinde baskı oluşturup, “halkın oyunu savunmak için” böyle bir eyleme gerek duyduğunu söyledi. Muhalefeti, erteleme taktikleriyle seçimlerin zamanında yapılmasını engellemeye çalışmakla suçlayan Morales, senato yasayı onaylayana kadar açlık grevini sürdüreceğini de belirtti.


Yüzlerce yerli grubu ve sendikalar da açlık grevi eylemine katılıyor. Morales’in açlık grevi yapan ilk devlet başkanı olduğu belirtiliyor.

İşkence insanlığın yüz karasıdır...


ABD'nin muhaliflerini sindirebilmek adına uyguladığı işkence tam gaz sürüyor. Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA)'in gizli denizaşırı hapishanelerindeki işkenceli sorgulara hekimlerin de katıldığını ve etik ilkeleri ihlal ettiklerini açıkladı.


Komite'nin 2007 yılında 14 tutuklu ile görüşerek hazırladığı raporda, hekim ve psikolog olduğu düşünülen sağlık görevlilerinin, CIA cezaevlerinde mahkumlara kötü muamele ve işkenceyi izleyerek sorguculara devam etmeleri, durmaları ya da sorguyu bırakmaları konusunda tavsiyelerde bulundukları belirtildi. Yani doktorlar işkencenin ölümle sonuçlanmaması için sorguya giriyorlar.

Raporda, bir tutuklunun suda boğulma hissi uyandıran su işkenceli sorgulamada tıbbi personelin kandaki oksijen düzeyini izlediği iddiasına yer verildi. Bir başka tutuklu da bir başka işkence de doktorların düzenli olarak kollarını kontrol ederek ne zaman oturmasına izin verebileceklerine ilişkin işaret verdiğini anlattı.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi, iddiaları inanılır bulduğunu ifade etti.
Öte yandan CIA'nın gizli hapishaneleri kapatacağı açıklandı. Ancak, elindeki tutsakları askeri üslerde veya üçüncü ülkelerde tutmaya devam edeceği belirtildi. İşkenceli sorgular da üçüncü ülkelere taşınıyor.

CIA Direktörü Leon Panetta, CIA'nın bundan böyle gizli hapishaneler kullanmayacağını söyledi. CIA Başkanı, 2002'den 2009'a dek ABD Adalet Bakanlığı tarafından izin verilen zorlu (işkence) yöntemlerine de başvurulmayacağını belirtti. Bütün bu 'değişim'ler, ABD'nin yeni Başkanı Barack Obama'nın talimatlarıyla yapıldı.
CIA Başkanı'nın açıklamasının devamı, gizli hapishanelerin kapatılmasının aldatmaca olduğunu gösterdi. Gizli hapishanelerin kapatılmasıyla CIA bütçesinin 4 milyon dolar tasarruf yapmasından övünen CIA Başkanı Panetta, CIA'nın 'terör' zanlılarını kısa süreli ve geçici olarak elinde tutma hakkının saklı olduğunu ve duruma göre her zanlıyı askeri makamlara veya kendi ülkelerine teslim edeceklerini belirtti. Böylece 'gizli' hapishanelerdeki tutsaklığa üçüncü ülkelerde 'resmiyet' kazandırılmış olacak.

Bununla birlikte CIA'nın elindeki tutsaklar, işkencenin yasak olmadığı ülkelerde tutularak, sistematik işkenceye devam edilecek. Irak'ta Ebu Garip, Afganistan'da Bagram hapishaneleri, aynı zamanda işkence merkezleri olarak kullanılmaya devam ediyor.

Devrimci Sol Anadavasında DVD çıkmazı




28 yıllık Devrimci Sol Ana Davası karara bağlanamadı. Mahkemece verilen DVD'lerde davayla ilgili dosyaların asıllarının olmadığı ortaya çıktı


AYSEL KILIÇ



12 Eylül Askeri Darbe'nin ardından, Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından açılan 28 yıllık Devrimci Sol Ana Davası, savunmalar hazırlamadığı için karara bağlanamadı. Mahkeme tarafından sanık ve sanık avukatlarına verilen DVD'lerde davayla ilgili dosyaların asıllarının olmadığı, 119 sanığın ise yargılanmadan bile haberlerinin olmadığı ortaya çıktı.



1981 yılında, Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından, 1243 sanık hakkında açılan Devrimci Sol Ana Davası'na devam edildi. Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava duruşmasına 26 sanık ve sanık avukatları katıldı. Duruşmada, sanık ve sanık avukatlarının esas hakkındaki savunmaları soruldu. Dursun Karataş'ın aralarında bulunduğu 9 müvekkil için, meslek taşları ileortak savunma hazırladıklarını belirten Avukat Taylan Tanay, hazırladıkları 21 sayfalık savunmayı mahkemeye sundu.



‘SON SÖZÜ DÜşENLER SÖYLEYECEK’



Avukat Tanay, ''Devrimci Sol davasının bir dönemin siyasal-tarihsel koşullarının ürünü ol?duğunu ortaya koyarak, 12 Eylül ve 12 Eylül hukukunu mahkûm etmek için bu savunmayı yapıyoruz'' diye sözlerine başladı. Son sözlerinin olmayacağını ifade eden Tanay, '' Biz savunma olarak da, siyasal davalar sürdükçe hep olacağız. Ve hep söyleyeceğimiz bir şeyler olacak. Ama son sözlerimiz olmayacak. Çünkü; son sözler haklı-haksız, ezen-ezilen mücadelesi sürdükçe hep inançlarını, siyasi düşüncelerini savunanlar, toplumsal kavgada düşenler tarafın?dan söylenecektir. Çünkü son sözler onların hakkıdır'' dedi. Tanay, ''Müvekkillerimiz savunmalarına 'Haklıyız Kazanacağız' adını vermişlerdi. Mahkeme belki 28 yıldır karar veremedi ama tarih müvekkillerimizin haklı olduğunu gösterdi'' diye konuştu.



'SAATiNiZ 12 EYLÜL 04.00'DA DURMUŞ!'


Mahkeme Heyetine, ''Sayın Yargıçlar; saatleriniz 12 Eylül 04.00'da durmuş!'' diye seslenen Tanay, ''Darbeyi mahkum ederseniz tarihe geçersiniz'' dedi. 12 Eylül rejimine karşı mücadele etmenin her yurtseverin görevi olduğunu ifade eden Tanay, müvekkilerinin değil darbecilerin yargılanması ve cezalandırılmasını istedi.
Savunmasında, mütalaaya da dikkat çeken Avukat Taylan Tanay, mütalaanın deliller toplanmadan hazırlandığını, mahkeme tarafından kendilerine verilen DVD'lerde ise davayla ilgili dosyaların asıllarının olmadığını söyledi. Ölmüş sanıklar hakkında bile ceza istendiğine dikkat çeken Tanay, 119 sanığın ise yargılamadan haberleri olmadığınıkaydetti. Tanay, müvekkileri için beraat talebinde bulundu.



DVD' LERDE 'KAYIP' DOSYALAR YOK


Diğer sanık avukatları, yıllardır taraflarına verilmesini bekledikleri 'kayıp' dosyalara halaulaşamadıklarını söylediler.Taraflarına verilen DVD'leri açamadıklarını, açılanların ise silik ve eksik olduğunu söyleyen avukatlar, savunma yapmak için ek süre talebinde bulunarak müvekkileri için beraat istediler. Tek tek söz alan sanıklar da esas hakkında savunma yapabilmek için süre talebinde bulundular. Mahkeme Heyeti, savunmaların hazırlanması için duruşmayı21 Temmuz'a erteledi.
Yaşamını yitiren Dursun Karataş'ın da aralarında olduğu 163 kişi hakkında, 146/1'den ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.



Kaynak; Birgün Gazetesi