13 Ağustos 2009 Perşembe

Sergi ve kitap suç delili sayıldı


Sıvas’ta 15 ay önce ABD, AB ve AKP karşıtı protestolara katılan ve “Ortak düşman Amerika’dır” başlıklı karikatür sergisi açmaya hazırlandıkları sırada gözaltına alınan 13 üniversite öğrencisi hakkında “yasadışı örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla dava açıldı. Cezmi Ersöz’ün “Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak”, Nihat Behram’ın “Darağacında Üç Fidan”, Montaigne’in “Denemeler”i suç delili sayıldı.


Geçen yıl AKP, ABD ve AB karşıtı eylemlere katılan ‘Sıvas Gençlik Derneği Girişimi’ üyesi gençler için yıllarca hapis cezası istenecek

Kitap okudular, örgüt üyesi oldular

ALPER TURGUT

SIVAS - Cumhuriyet Üniversitesi’nde okuyan “Sıvas Gençlik Derneği Girişimi” üyesi öğrenciler, 15 ay önce ABD, Avrupa Birliği ve AKP karşıtı protestolara katılmışlar ve bir karikatür sergisi açmaya hazırlandıkları sırada gözaltına alınmışlardı. Mahkemeye çıkartılan öğrencilerden beşi tutuklanmış ve bir yılı aşkın süre dosyaları “gizli” kalmıştı. Sonunda iddianameyle haklarında dava açıldı. Beşi tutuklu 13 öğrenci haklarında düzenlenen iddianameyle “yasadışı örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak”la suçlanıyorlar.


Sıvas’ta 16 Mayıs 2008 günü bahar şenliklerinden dönen sol görüşlü öğrencilere demir sopalarla saldıranlar, yedi öğrenciyi hastanelik ettiler. Üniversite öğrencileri, baskı ve saldırıları protesto etmek için ertesi gün kent merkezinde ve daha sonraki günlerde de üniversite kampusunda gösteriler düzenlediler.

23 Mayıs 2008 günü Sıvas Eğitim-Sen binasında, “Ortak düşman Amerika’dır” başlıklı karikatür sergisi açmak isteyen öğrencilerden 29’u, polisin sabaha karşı gerçekleştirdiği ev ve yurt baskınları sonucunda gözaltına alındılar. Mahkemeye çıkartılan tüm öğrenciler salıverildi. Ancak serbest bırakılan öğrencilerden beşini polis birkaç saat sonra yeniden gözaltına aldı. Tekrar mahkemeye çıkartılan Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi öğrencileri Erbil Çınar, İbrahim Karadaş, İlker Ekiz, Mustafa Doğan ve Ali Ekber Kalender bu kez tutuklanarak cezaevine konuldular.

DOSYA ‘GİZLİ’ KALDI

Halkın Hukuk Bürosu avukatları, dosyanın tam bir yılı aşkın süre boyunca “gizli” kaldığını, dosyadan belge alınmasının gizlilik kararıyla önlendiğini belirterek, bu süre zarfında hem öğrencilerin, hem de öğrenci ailelerinin perişan olduğunu vurguladılar. Avukatlar, üçü mühendislik, biri biyoloji biri de mermer teknikleri öğrencisi olan sanıkların, tutuklanma nedenlerini ve neyle suçlandıklarını bilemedikleri gibi eğitim hayatlarının da sekteye uğradığını ifade ettiler.

Bu mağduriyetler sürdüğü sırada yaklaşık bir buçuk yıl sonra 160 sayfalık iddianame ile dava açılabildi. Tutuklu beş öğrenci dışında Ezgi Osan, Mustafa Kaya, Selma Doygacı, Biran Tanrıverdi, Emre Özkaya, Osman Minik, Uğur Aydın ve Hasan Varol Sığırcı da tutuksuz yargılanacak.

Yaşları 21 ile 25 arasında değişen 13 öğrenci, “yasadışı örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” gibi iddialarla yargılanacaklar. Türk Ceza Kanunu’nda örgüt üyeliği ve bunun propagandasını yapma suçlarının cezasının üst sınırı yaklaşık 20 yıl hapis cezası olarak gösteriliyor.


Mitinglere katılmak da suç delili sayıldı

İddianamede “Tespit edilen örgütsel faaliyetler” başlığı altında sıralananan eylemlerden bazıları ise şunlar:
1 - “Açlığa ve adaletsizliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlara” ibareli ve “Gençlik Derneği Girişimi” imzalı “trikleme” (küçük kâğıtlara yazılmış sloganlar) yapılması...
2 - “1 Mayıs’ta alanlara AKP’nin açlığın ve adaletsizliğin iktidarı olduğunu haykıralım” yazılı ve “HÖC” (Haklar ve Özgürlükler Cephesi) ibareli kuşlama yapılması.
3­ - “Türkiye’de hukuk yok, polis sahte belge düzenleyip dernek kapatıyor, insan tutukluyor” yazılı ve “Temel Haklar” imzalı pankart asmak.
4 - “Ne Amerika Ne Avrupa Bağımsız Türkiye İşbirlikçiliğe Son” yazılı “Gençlik Dernekleri Federasyonu” imzalı bildiri dağıtmak, afiş yapıştırmak, basın açıklaması yapmak ve bu açıklamaya katılmak.
5 - “Bağımsız Türkiye şiarını yükselteceğiz” başlıklı Gençlik Dernekleri Federasyonu imzalı bildiri dağıtmak.
6 - 12 Mart Gazi olayları hakkında basın açıklaması yapmak, 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş” operasyonu ve 16 Mart (yedi öğrencinin öldürüldüğü İstanbul Beyazıt’taki katliam) ile ilgili basın açıklamalarına katılmak.
7 - 2005-2006 yıllarındaki 1 Mayıs gösterilerine katılmak, 1 Mayıs 2008 eylemi için İstanbul’a gelmek.
8 - 2006 ve 2007 yıllarında gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal’ı anma etkinliklerinde stant açmak, Yürüyüş dergisi ile Grup Yorum isimli müzik grubunun CD ve kasetlerini satmak.
9 - “Nevruza çağrı” başlıklı bildiri bulundurmak.

‘SERGİ İLANI SUÇ SAYILDI’

10 - Samsun’da düzenlenen “Sağlık ve Sosyal Güvenlik” mitingine katılmak.
11 - “Yeni Sömürge Türkiye’de Eğitim Kurultayı”na katılmak.
12 - “Ortak düşman Amerika’dır Karikatür Sergisi”nin ilanını yapmak.
13 - 16 Mart ile ilgili açıklamanın Yürüyüş dergisi ile Gençlik Federasyonu isimli web sitesinde haber olarak yayımlanması.


DARAĞACI’NDA ÜÇ FİDAN DELİL OLDU

Güvenlik güçlerinin, öğrencilerden ele geçirdiği ve iddianamede “delil” olarak kabul edilen materyallerden bazıları ise şunlar:
“Yürüyüş” ve “Ülkemizde Gençlik” dergileri, Marksçı Leninci Felsefe Sözlüğü, “Anka Destanı” adlı bir kitap, Cezmi Ersöz’ün “Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak”, Nihat Behram’ın “Darağacında Üç Fidan” ve Montaigne’in “Denemeler” isimli eserleri, 1968 öğrenci lideri Mahir Çayan’ın mezar fotoğrafı, Gençlik Dernekleri Federasyonu isimli bir blok defter ve bol miktarda popüler edebiyat dergisi “K Dergi”.

Sıvas Gençlik Derneği Girişimi üyesi öğrencilerin ilk duruşması, 18 Ağustos 2009 günü Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.


Cumhuriyet Gazetesi / 12 Ağustos 2009

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Güler İçin Taksim'de 2.Hafta




HALKINSESİ TV - Bizlerin Gözü Önünde O'nu Öldürmenizi İzin Vermeyeceğiz!
7 Ağustos 2009, Cuma günü Güler Zere'ye özgürlük için Taksim Tramvay Durağı'ndan Galatasaray Lisesi'ne ikinci kez yürüyüş düzenlendi. "Kanser Hastası Güler Zere'ye Özgürlük, Hasta Tutsaklar Serbest Bırakılsın" yazan bir pankartın açıldığı eylemde, Güler Zere'nin fotoğraflı dövizlerinin yanısıra "Yargı + Tecrit + Adli Tıp = Ölüm" yazan dövizler de taşındı. İki bin kişi yürüyüş sırasında "Güler Zere'ye Özgürlük, Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur, İçerde Dışarda Hücreleri Parçala, Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz" sloganlarını attı. Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde harç zamları için burada eylem yapan Öğrenci Kollektifleri Güler Zere için yürüyen kalabalığı sloganlarla karşıladı.
Galatasaray Lisesi önünde bir konuşma yapan Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanı Av. Taylan Tanay, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül'ün Güler Zere'yi ziyaret ettikten sonra, hastanedeki mahkum koğuşu için "gayet temiz bir yerdi, orada tedavi yapılabilir" açıklaması üzerine durdu. "Biz o koğuşlardan 2000 yılından beri cenazeler kaldırıyoruz, daha üç hafta önce İsmet Ablak'ın cenazesi bir mahkum koğuşundan çıktı" diyen Tanay; "Zafer Üskül verdiği kararlarla AKP içinde ilerlemek istiyor olabilir. Ama bunu bizim tabutlarımıza basarak yapmasına izin vermeyeceğiz" dedi.
Eylemde Güler Zere'nin babası Haydar Zere de bir konuşma yaparak kızının tabutunu almak istemediğini söyledi. Zere, Üskül'ün açıklamasına cevap olarak mahkum koğuşları için "oralarda kimse tedavi olamaz" dedi. Daha sonra konuşan yazar Cezmi Ersöz; "Zorbaların, tiranların öyküleri yoktur. Bizim gibi ezilenlerin öyküleri ve hikayeleri vardır. Bizim görevimiz de bu öyküleri büyüterek dilden dile yaymaktır. Güler Zere bu durumdayken bizim evimiz yoktur. Serbest bırakılana kadar sizlerle hep birlikte yürüyeceğiz" dedi.
Daha sonra konuşan şair Ruhan Mavruk da "hapishanelerden tabutlar çıktıkça daha çoğalıyoruz, öfkemiz daha da bileniyor" dedi. Mavruk devamında devrimcilerin öfkesi büyüdükçe bunun devlet için çok kötü olacağını söyledi. Eyleme İtalya'dan Güler Zere'yi ziyaret etmek için gelen heyetten üç kişi de katılmıştı. Heyetten bir temsilci de konuşma yaparak; "Türkiye hapishanelerindeki durumun çok kötü olduğunu gördük. Umarım tecrite karşı vermiş olduğunuz bu mücadalenizde başarılı olursunuz" dedi.
Eylemi örgütleyen demokratik kitle örgütleri adına hazırlanan basın açıklamasını TAYAD Başkanı Av. Behiç Aşcı okudu. "Güler Zere, tüm dünyanın gözleri önünde ve hepimizin tanıklığında açıkça katledilmektedir" diyen Aşcı, Güler Zere'nin ağır sağlık sorunlarına rağmen serbest bırakılmamasının yaşamını kaybetmesine sebep olacağını ve bunun sorumlusunun da Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, Adli Tıp Kurumu Başkanı, 3. İhtisas Kurulu, Elbistan Cumhuriyet Savcılığı ve Elbistan Hapishanesi görevlileri olacağını belirtti. Yapılan konuşmaların ardından sloganlarla eylem sona erdirildi.



6 Ağustos 2009 Perşembe

Güler Zere'ye özgürlük





Onu önce gülen fotoğrafıyla tanıdık, bakışları sıcacıktı sarıyordu bizi. Sonra erimiş bedeni kör bir hücrenin içinde yorgun bir halde gördük. Öyküsünü öğrendik, 14 yıl önce özgürlüğü elinden alınmıştı, şimdi yargı, Adli Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı, Cumhurbaşkanı bir olup canını almak istiyorlar. Kanser hastalığı nedeniyle yüzde seksen oranında özürlü olarak değerlendirilen Güler ZERE'ye hukukun kendisine tanımış olduğu özgürlüğü çok görüyorlar.


Özgürlüğünü istediğimiz Güler, bugün ağzında oluşan yaraları nedeniyle konuşamamakta, alt çene dişlerinin tümü alınmış durumda, o çok sevdiği uzun kara saçları avuç avuç dökülüyor, sadece damardan besleniyor ve bu nedenle damarları şişiyor ve gittikçe yatağa bağlanmaya başladı. Onu daha güçlü kılan şey ise gözlerimizin onunla buluşuyor olması. Tüm ağrılarına rağmen basını takip ediyor, günlük gazeteleri almaya devam ediyor. O, hapishanelerdeki hasta hükümlü ve tutuklularla tek bir beden olduğunu bildiğinden ölüme karşı mücadele ediyor.


Nur Bilgen ve ekibinin “Güler ZERE hastanede ölsün” dedikleri raporu açıklayalı 20 gün geçti. 20 gündür Adli Tıp Genel Kurulu'nun Güler'in sağlık dosyası üzerinden verecekleri kararı bekliyoruz. 2 gün içersinde verilebilecek rapor Adli Tıp Genel Kurulu’nun canı toplanmak ve karar vermek istediği zamanı bekliyor. Çukurova Üniversitesi'nin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı'ndan Elbistan savcılığınca istenen raporun kabul edilmemesi, Adli Tıp Kurumu uzmanlarının üniversitelerin “bilimsel, akademik veya idari üstleri” olmadığı halde Adli Tıp Kurumu’ndan ayrıca rapor istenmesi, bize Balzac'ın “kanunlar örümcek ağları gibidir, zayıfları ağa yakalanır, güçlülerse ağı delip geçer" sözlerini hatırlatıyor. Zayıf ve yalnız mıyız? Güler ZERE, “şarkıyı değil, şarkıcıyı kafese koyabilirsiniz” diyor. Büyüyoruz ve “şarkıcımızı da alacağız” diyoruz bizde O’na.


Voltaire dediği yerdeyiz “Özgürlük adaletten başka bir şey değildir.”

Toplumsal, siyasal, sendikal muhalefet Güler'i 10 m2 lik o kör hücreden almak için birleşti. Her Cuma Günü saat 19.30 da Taksim tramvay durağında buluşup “Güler ZERE'ye Özgürlük” diyoruz. Şimdi ayrımcılığın karanlık ve metruk vadisinde, adalet talebini haykırmanın, Güler ZERE'ye ve hasta tutsaklara Özgürlük demenin zamanıdır.

Herkesi Cuma günü 19.30 da yapılacak eyleme bekliyoruz..

Avukat Oya ASLAN

5 Ağustos 2009 Çarşamba

İşkenceyi Yazınca Cezalandırılan Gazeteci AİHM'ye Gitti




Gözaltındaki işkencenin cezasız bırakıldığını duyuran Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Alper Turgut, "yargıyı etkilediği" iddiasıyla mahkum oldu; derdini Türkiye'deki mahkemelere anlatamayınca, tek çare olarak AİHM'ye başvurdu. Avukatı Tora Pekin, "Basın Kanunu'nun 19. maddesi, ifade özgürlüğünün tehdit ediyor" dedi.



Erol Önderoğlu - BİANET



Gözaltında işkencenin zamanaşımına uğramasını haberleştirdiği mahkum edilen Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Alper Turgut, iç hukuk yollarından hakkını arayamadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu.
Ekim Örgütü'ne yönelik operasyonda gözaltında işkence yapmakla suçlanan polisler kurtulurken işkenceyi duyuran Turgut, "yargıyı etkilediği" gerekçesiyle 20 bin YTL para cezasına mahkum edilmişti.


İşkence değil, işkenceyi haberleştirmek suç!


Gazetecinin avukatı Tora Pekin, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 9 Ekim 2008 tarihinde Yargıtay 7. Ceza Dairesi'ne direnen kararından sonra İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı itirazdan da sonuç alamadı.



22 Ocak 2009'da Ağır Ceza Mahkemesi de, "İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu"na kanaat getirerek, işkencenin cezasız bırakılmasına dair haberle ilgili davada iç hukuk yollarını tükenmesine neden oldu.


"Adil yargılamaya da basın özgürlüğüne de aykırı"


Polislerin işkence dosyası zamanaşımından düşerken kendisi Basın Kanunu'nun 19. maddesinden suç bulunan gazeteci, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü hakkı, sözleşmenin 13. maddesinde yer bulan "mahkemeye etkili başvuru hakkı" ve 6. maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın gözetilmediğini belirterek şikayetini bu kez AİHM'ye taşıdı.


"19. maddenin bizatihi varlığı özgürlüklere aykırı"


Avukat Pekin, başvurusunda, "Doğru ve gerçek habere karşı hapis cezası getiren düzenleme ölçülülük ilkesinden yoksundur...Basın Kanunu'nun 19. maddesi kesinleşmemiş mahkeme kararları için mutlak bir yorum yasağı getirmektedir. 19. maddenin bizatihi varlığı, hem gazeteciler hem de yurttaşlar için ifade özgürlüğünün sürekli tehdit edilmesine neden olmaktadır ve Sözleşmenin 10. maddesine de aykırıdır" dedi; AİHM'nin The Sunday Times/Birleşik Krallık (26 Nisan 1979) kararını da emsal gösterdi.


Cumhuriyet gazetesinin 18 Ekim 2004 tarihli sayısında yayımlanan "İşkenceye Beraat" başlıklı haber nedeniyle 20 bin YTL para cezasına mahkum etmişti. Haber sahibi belli olduğundan gazetenin diğer yetkilileri hakkında beraat kararı verilmişti.


RSF: İşkenceye tanıklık etmek Türkiye'de risk


Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, işkenceyi haberleştirenlerin ve işkenceye tanıklık edenlerin Türkiye'de ciddi engellerle karşılaştığını açıklamıştı.
Örgüt, 13 Kasım 2008'de yaptığı yazılı açıklamada, bu tespitine dayanak olarak Turgut'un mahkum edilmesi ve CNN Türk'te yayımlanan "Oradaydım" programının yapımcısı Barış Pehlivan ve milletvekiliyken Diyarbakır Cezaevi'nde yaşadıklarını tanıklık eden Nurettin Yılmaz hakkında açılan davayı göstermişti.



1 Ağustos 2009 Cumartesi

Binler Güler'e Özgürlük İstedi





HALKINSESİ TV / İstanbul Taksim Tramvay Durağı'nda bir araya gelen binlerce kişi Güler Zere'ye ve bütün hasta tutuklu ve hükümlülere özgürlük talebini haykırdılar. "Kanser Hastası Güler Zere'ye Özgürlük Hasta Tutsaklar Serbest Bırakılsın" yazılı bir pankartın açıldığı eylemde pankartın yanında üzerinde serbest bırakılması gereken hasta devrimci mahkumların isminin yazılı olduğu büyük boyda bir döviz taşındı. Tramvay Durağı'nda toplanan 3 bin kişi "Güler Zere'ye Özgürlük, Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur, Katil Devlet Hesap Verecek, Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz" sloganlarıyla İstiklal Caddesi üzerinden Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüdü.



Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün bir konuşma yaptı. Hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlülerin iki defa cezalandırıldıklarını söyleyen Görgün; devrimci mahkumların zaten hapishaneye konularak haksızlığa uğrarken, hapishanede de tecrite maruz kaldıklarını, hastalıklarının bile dikkate alınmadığını, tedavilerinin yapılmadığını söyledi.


Görgün'ün ardından Ufuk Uras söz alarak; Cumhurbaşkanı'nın "elimizde dosya yok" sözlerinin gerçek olmadığını, daha önce Erol Zavar başta olmak üzere hasta devrimci tutuklu ve hükümlülerle ilgili dosya hazırlayıp cumhurbaşkanlığına verdiklerini söyledi. Uras önümüzdeki hafta aynı dosyayı yeniden cumhurbaşkanlığına götüreceklerini ekledi. Uras, Adli Tıp Kurumu'nun sadece Pinochet Şilisi'nde ve bizde bu şekilde işlediğini belirterek bu kurumun yerine kitle örgütlerinin denetiminde yeni bir kurum olmadan mahkumların ölmeye devam edeceğini söyledi.


Uras'tan sonra şair Sennur Sezer "hem cennetimiz hem cehennemimiz olan ama bizim olan bu ülkede adalet istiyoruz" dedi. Eylemde son olarak eylemi örgütleyen devrimci kurumlar, demokratik kitle örgütleri ve partiler adına hazırlanan açıklamayı Av. Taylan Tanay okudu. Tanay; Güler Zere için Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından yaşamını ağır risk altında olduğu, cezaevi ve mahkum koğuşlarında sağlıklı olarak tedavisinin yapılmasının mümkün olmadığına dair rapor verildiğini hatırlattı. Hiçbir yasal zorunluluk olmamasına rağmen bu raporların yok sayılarak Güler Zere'nin Adli Tıp Kurumu'na sevk edildiği söylenen açıklamada "28 saatlik ölüm yolculuğundan sonra ancak 5 dakika süren bir kontrol sonrasında Adli Tıp İhtisas Kurulu Zere'nin infazının ertelenmesine gerek olmadığına karar vermiştir" denildi. Açıklamada son olarak "Siyasal iktidarı uyarıyoruz. Hükümlülere ilişkin objektif kriterlerden yoksun ve taraflı hazırlanan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporları dikkate alınmamalıdır. Üniversite hastanelerinden alınan raporlar dikkate alınmalı" diyerek, "hasta olan tutuklu ve hükümlüler derhal sağlığına kavuşturulmalıdır" denildi.


Kayıp yakınları 227. kez Galatasaray'da




ATILIM / İSTANBUL (01.08.2009)- Cumartesi anneleri 227. kez Galatasaray Meydanı'nda buluştu. Dargeçit'te 1995 yılında 5 kişiyle gözaltına alınarak kaybedilen M.Emin Aslan ve Süleyman Seyhan'ın dosyalarını açıkladı, Ergenekon davası kapsamına alınmasını istedi.


Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelen insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları, ellerinde kayıpların fotoğrafları ve karanfillerle 227. kez oturdu. Devletin kayıp gerçeğini hep inkar ettiği, ancak her şeyin belgesi olduğu, gözaltında kaybedilen herkesin bir numarası ve bir yerlerde dosyasının olduğuna dikkat çekildi.

Tanıklar bile dinlenmedi

Kayıp yakını Kadriye Baykal Ceylan yaptığı açıklamada, Mardin Dargeçit Taburu'nda 1995 Kasım'ında 6 kişiyle birlikte gözaltına alınan Süleyman Seyhan ve 20 yaşındaki M.Emin Aslan'ın gözaltında öldürüldüklerini söyledi. Ceylan, olayla ilgili görgü tanıklarının bildirilmesine karşın, tanıkların ifadesinin alınmadığını, 5 ay sonra Süleyman Seyhan'ın yakılmış bedeninin bir korucu köyünde bulunduğunu kaydetti.

Aynı dönemde M.Emin Aslan'ın da gözaltına alındığını, ailesinin başvurularına 'serbest bıraktık' yanıtı verildiğini belirten Ceylan, Aslan'ın da diğerleriyle aynı kaderi paylaştığı ve bir daha haber alınamadığını vurguladı. Ceylan, “M.Emin Aslan ve Süleyman Seyhan'ın kaybedilmesinden Dargeçit Jandarma Tugayı, Mardin Jandarma Tugayı, Askeri Özel Harp Dairesi ve ona bağlı yapılanmalar sorumludur” dedi.

Ceylan, kayıpların failleri olarak bilinen dönemin Başbakanı Tansur Çiller, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Doğan Güreş, Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Milli Savunma Bakanı Vefa Tanır, OHAL Valisi Ünal Erkan'ın yargılanmalarını istedi.

Eylem, “Katil devlet hesap verecek” sloganı ile sona erdi.