11 Mayıs 2009 Pazartesi

Vatan çalışanları eylem yaptı




Vatan Gazetesi'nde çalışan gazeteciler, ''Devrimci Karargah'' örgütü operasyonunda tutuklanan arkadaşları Aylin Duruoğlu'na destek olmak için bir araya geldi ve toplu bir fotoğraf çektirdi.


"Aylin yalnız değilsin, arkadaşların arkanda" yazılı pankart tutan Vatan çalışanları, bu fotoğrafı cezaevindeki Aylin Duruoğlu'na gönderecek.

10 Mayıs 2009 Pazar

Grev sürüyor, dayanışma büyüyor


Her Cumartesi akşamı seslerini Taksim'e taşıyan Sabah-Atv emekçileri grevin 86 gününde dün akşam İstiklal Caddesi'nde yürüdü. Eyleme farklı iş kollarından direnişçi işçiler de katıldı. Gazeteciler, “Grev, grev, grev” sloganıyla Galatasaray'a yürüdü.

Taksim Tramvay Durağı'nda bir araya gelen Türkiye Gazeteciler Sendikası üyesi grevci basın emekçileri, bir Cumartesi akşamında daha grev iradesini Taksim İstiklal İstiklal Caddesi'ne taşıdı. Grevlerinin 86 gününü geride bırakan Sabah-Atv emekçilerine, Sinter MEtal, IBM, Kurtiş ve Desa işçileri ile aralarında Eğitim-Sen ve ESP'nin de bulunduğu çok sayda demokratik kurum destek verdi. Grevci gazeteciler, “Grev, grev, grev” sloganıyla Galatasaray Meydanı'na kadar yürüdü. Eylem esnasında Grev Gazetesi halka ulaştırıldı.


Atv-Sabah'tan hesap sor

Yürüyüş sonunda bir açıklama yapan Nuh Köklü, Atv izleyicileri ve Sabah okuyucularına seslendi. “Okuduğun gazetenin, izlediğin televizyonun patronu, senin Sabah-Atv grubunda grev olduğunu bilmeni istemiyor. Bu açıklamayı yapmak hiçbir medya patronunun işine gelmez. Şirketinde çalışan gazetecinin sendikalı olmasına tahammül edemez” dedi.


Burjuva medyanın yandaş ve sansür dolu haberlerine işaret eden Köklü, medya patronlarının istedikleri görüntüleri ve söylemek istediklerini haberlere yerleştirdiğini vurguladı. Köklü, “Bunun için gazetecileri maşa olarak kullanmak istiyorlar. Gazeteler medya ptronlarının oyuncakları artık. Toplumun vicdanı değil. Senin vicdanın değil. İşte Sabah-ATV grevi bu yüzden seni ilgilendiriyor. Gerçekleri okuyabilmek, izleyebilmek için bu grevi gör” şeklinde konuştu.

Açıklamasının sonunda bir çağrıda bulunan Köklü, “Okuduğun gazeteden izlediğin televizyondan hesap sor. Haber alma hakkını engellediklerini söyle. Haber alma hakkın için bencil ol, bunu kendin için yap” dedi.

Eylemde sık sık “Emeğin onuru sendikalı olmaktır”, “Yaşasın sınıf dayanışması” sloganları atıldı.


Samsun 78'lilere Çayan cezası





68 kuşağının önderlerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anma toplantısından dönerken Kızıldere'de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü evi ziyaret eden Samsun 78'liler Girişimi'ne üye 30 kişi, "suç ve suçluyu övmekten" ceza aldı.


Cemil Ciğerim


Cumhuriyet/ Samsun- Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 2007 yılında Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın mezarlarını ziyaret ettikleri için “THKO silahlı terör örgütünün amacı doğrultusunda suç ve suçluyu övmekten” yargılanan 30 kişiye ayrı ayrı 5 ay hapis cezası verdi.


Mahkeme sanıkların 26’sının cezasını 5 yıl denetimli serbestlik uygulayarak erteledi. Ancak Recep Kaygusuz, Sevil Topaloğlu, Orhan Ocak ve Hayati Bozer’in cezaları 12 Eylül döneminde yargılandıkları Sıkıyönetim Mahkemesi’nde aldıkları eski cezalar nedeniyle ertelenmedi.Sanık avukatları Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karara itiraz etti. 26 kişinin dosyası İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne; 5 ay hapse mahkûm olan 4 kişinin dosyası da Yargıtay’a sevk edildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 26 kişinin 5 yıl denetimli serbestlik cezasını onayladı. 5 ay hapse mahkûm edilen 4 kişinin davaları ise Yargıtay’da sürüyor.


4 Mayıs 2009 Pazartesi

Dünya Basın Özgürlüğü Günü

BİA 2009 Ocak-Şubat-Mart Medya Gözlem Raporu’nu açıkladı:

Türkiye Dünya Basın Özgürlüğü Günü'ne hazır:
Üç ayda 60'ı gazeteci, 110 kişi mahkemeye verildi!

Türkiye'de düşüncelerini özgürce ifade etmek isteyenler, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'ne tamamen güvencesiz ve müdahalelere açık bir ortamda giriyor.

Güvenlik kurumlarının "ulusal güvenlik" anlayışlarının yargıya empoze edilmesiyle süregiden devlet ve iktidar pratiği ve hukuk anlayışı içinde basın ve ifade özgürlüğü, ağır kısıtlamalara uğruyor ve hükümet uygulamalarından da çok yönlü olarak zarar görüyor.

29 Mart Yerel Seçimlerin sertleştirdiği ortamda habercilerin çeşitli siyasi parti mensuplarının saldırısına uğraması da bu müdahalelerin cabasıydı.

Üç ayda 110 kişi "düşünce"sinden ötürü sanıktı

Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Medya Gözlem Masası'nın Ocak-Şubat-Mart dönemini kapsayan 40 sayfalık BİA Medya Gözlem Raporu, 2009'un ilk üç ayında 60'ı gazeteci toplam 110 kişinin 70 dava kapsamında hapis veya tazminat istemiyle yargılandığını gösteriyor.

Medya Gözlem Raporu, 166'sı gazeteci toplam 295 kişinin durumunu,"saldırı ve tehdit", "gözaltı ve tutuklamalar", "basın ve ifade özgürlüğü davaları", "düzenleme ve hak aramalar", "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi", "Sansüre tepkiler" ve "RTÜK uygulamaları" başlıklarıyla gündeme getiriyor.

Ayrıca, küresel video paylaşım sitesi youtube.com'un erişimi, "Atatürk aleyhinde içerik barındırdığı" iddisıyla Türkiye'den tam bir yıldır yasak.

Devletin eleştirilmesini hapisle bastıran Ceza Yasası'nın (TCK) 301. maddesinden soruşturma ve kovuşturma yürütülmesinin Adalet Bakanlığı iznine bağlanması, bu yolla da yargının siyasi müdahalelerine açık hale getirilmesi, özgür düşünceye yönelik müdahaleyi daha da görünür kıldı.

301. Madde: Bakanlık keyfiyeti ve yargıya müdahale

11'i gazeteci toplam 26 kişi yılın ilk üç ayını 301'den sanık olarak geçirirken mahkeme Bakanlığın "yargılansınlar" dediği Eskişehir'deki 10 aktivisti akladı; 301'in kaldırılması için mücadele veren yazar Temel Demirer halen yargılanıyor, Prof. Dr. Baskın Oran ve Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nun davaları karşı çıktıkları "bakanlık lutfu" ile düştü.

Abdurrahman Dilipak, Mustafa Kemal Çelik, Aytekin Dal, Mehmet Sadık Aksoy, Mehmet Reşat Yiğiz, Nedim Arslan, Mustafa Seven'in dosyaları Bakanlığa gönderilirken Ahmet Sami Belek ve Şahin Bayar'ın dosyaları Anayasa Mahkemesi'ne soruldu.

Diğer sanıklar Hakan Taştan, Turan Topal, Ersen Korkmaz, Necmettin Salaz.

Geçen yılın aynı döneminde 301'den sanık olanların sayısı 42 idi. Aradan geçen sürede bazı sanıklar mahkum oldu, bir kısmı beraat etti ve dosyaları Adalet Bakanlığı izin vermediğinden ortadan kaldırıldı.

Tuğluk'a ceza; Sarısözen ve Tahmaz'a yeni dava

11'i gazeteci toplam 16 sanığın karşılaştığı "Terör örgütü propagandası" suçlamasında Leyla Zana'nın 45 yıl hapsi istendi; Aysel Tuğluk'a 1 yıl 6 ay hapis, Ülkeye Bakış gazetesi sorumlu müdürü Bedri Adanır'a 3 yıl 2 ay hapis cezası verildi.

Kürt Sorunu'yla ilgili değerlendirmelerinden Günlük gazetesi yazarı Veysi Sarısözen ve gazete sahibi Zeynel Çiçekçi'ye; PKK liderleriyle yaptığı röportajdan aktivist Hakan Tahmaz'a ve Birgün gazetesi yöneticileri Bülent Yılmaz ve İbrahim Çeşmecioğlu'na da yeni dava açıldı.

Gökçer Tahincioğlu, Kemal Göktaş, Ragıp Zarakolu, Cevat Düşün, Leyla Zana, Osman Baydemir, Nejdet Atalay'ın yargılanması sürüyor Yüksekova Haber'den Erkan Çapraz beraat etti.

Kitaplar ve gazetelerde Kürt Sorunu yasak!

Abdullah Öcalan'ın Aram Yayınları'nca yayımlanmak istenen "Kültür ve Sanat Devrimi" adlı kitabına, basım sürecinde iken matbaada el konuldu. Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) Türkiye Merkezi'nin eski başkanı Üstün Akmen hakkında Keşan Kaymakamlığı'nca hakaret davası açıldı. İrfan Karaca'nın Berçem Yayınları'nca çıkarılan "Ape Musa'nın Generalleri" kitabına açılan davada da 1 yıl 3 ay hapis cezası çıktı. Do Yayınları sahibi Hüseyin Gündüz'e, Sertaç Doğan’ın “Şırnak Yanıyor 1992” adlı kitabını yayınladığı için, "örgüt propagandası" gerekçesiyle 16 bin 660 TL ceza verildi.

Haftalık Özgür Yorum gazetesinin yayınını, 14-20 Mart 2009 tarihli sayısında yer alan tüm haberler gerekçe göstererek bir ay süreyle durduruldu. Haftalık Politika gazetesinin yayını, 14-20 Şubat 2009 tarihli sayıda çıkan yazı ve haberlerde "PKK örgütü propagandası" iddiasıyla 30 gün süreyle durduruldu. Mahkeme, 28 Şubat-6 Mart 2009 tarihli sayılardaki yazılardan Analiz gazetesine; haftalık Ayrıntı gazetesine de 24-30 Ocak 2009 tarihli haber ve yazılardan bir ay yayın durdurma cezası verdi.

Kalkan 216'dan mahkum; Nedim Gürsel yeni sanık

"Kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla 216. maddeden yargılanan 5 kişiden DTP'li Belediye başkanı Hüseyin Kalkan 1 yıl 6 ay hapse mahkum edildi.

Doğan Yayıncılık'tan çıkan Allah'ın Kızları Romanı'ndan yazar Nedim Gürsel ve Richard Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" kitabından daha önce beraat eden Yayıncı Erol Karaaslan "dini değerlere hakaret" iddiasıyla hapisle yargılanacaklar. 216'nın diğer sanıkları Oktay Candemir, Ercan Öksüz ve Hürşit Kaşıkkırmaz.

"Halkı askerlikten soğutmak"tan yargılanan 5 kişiden vicdani retçi Doğan Özkan iki ay hapis ve 440 TL para cezasına çarptırıldı; Mustafa Karayay beraat etti. Ragıp Zarakolu, Cevat Düşün, Yasin Yetişgen ve Birgül Özbarış hala sanık.

Düşünceye saldırıyı azmettiriciler yakalanmıyor; "ihmalleri" yargılamak da zor

Son 30 yılda işlenen Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink cinayetlerini "azmettirenler" henüz ortaya çıkarılamadılar Dink cinayetini uyarılara rağmen önleyemeyen jandarma ve Emniyet görevlileri ise "basit suç"tan henüz sanıklar.

2007 ve 2008 "1 Mayıs" eylemlerinde habercileri hedef alan güvenlik kuvvetleriyle ilgili hiçbir cezai işlem yapılmadı. Zarar görenlere bin TL tazminat reva görüldü.

Tutuklu gazetecilere DİHA'dan Gök eklendi

Gazetecilerin Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Marksist Leninist Komünist Partisi (MLKP) ve Ergenekon gibi "silahlı örgütlerle ilişkili" gösterilerek tutuklanması da tepkileri artırıyor:

Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, 6 Mart'ta "Ergenekon üyeliği" suçlamasıyla tutuklandı. İzmir Demokrat Radyo yayın koordinatörü Nadiye Gürbüz, MLKP Örgütü'yle "mali ilişki" suçlamasıyla tutuklandı. Tutuklamaların gazetecilik faaliyetleriyle bağlantılı olup olmadığı suçlamalarda açıkça bildirilmiyor.

Dört muhabiri cezaevinde bulunan DİHA Ajansı'ndan Abdurrahman Gök de, "örgüt propagandası yapmak"tan cezaevine gönderildi. Devrimci Demokrasi dergisi sorumlu müdürü Erdal Güler aynı suçlamadan onanan cezaları nedeniyle 1,5 yıldır hapiste.

"Hakaret" suçlamasında 61 yıl hapis tehdidi

13'ü gazeteci 2'si karikatürist toplam 24 kişi, "hakaret" veya "iftira" suçlamasıyla 61 yıl hapis ve bir milyon 673 bin 480 TL tazminat veya adli para cezasıyla karşıya kaldı. Gazeteci Perihan Mağden, "Plan Yapma Plan" klibini eleştirdiği için 3 bin 480 TL cezaya mahkum edildi.

"Ampul Tayyip" sloganından bir yıl hapis

Bursa'da "Ampul Tayyip" sloganının atıldığı iki eylemden sorumlu tutulan üniversiteli Berna Özaslan, Eğitim-Sen'li Hasan Özaydın ve Betül Öztürk ile Halkevleri'nden Mehmet Emre Battal'ı 11'er ay 20'şer gün hapse mahkum edildi; O.B. Bursa Çocuk Mahkemesi'nde yargılanıyor. "İstanbul'da doğdu, ABD'li oldu, katil Bush'un oğlu Tayyip Erdoğan" sloganı nedeniyle Emek Gençliği'nden Şerafettin Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık; bir fıkradan da Milas Önder gazetesi ve yazı işleri müdürü Melih Kaşkar hapisle yargılanıyor.

Kürtçe yasakları türlü türlü...

Medyaya, siyasetçilere ve tutuklulara "Kürtçe" yasağı yoğunlaştı: Manisa'da "Bin Umut" adayı Şah İsmail Özocak, 2007 seçimleri öncesi "bilmediği Kürtçe" ile propaganda yaptığı gerekçesiyle hapisten 3 bin TL para cezasına mahkum edildi.

Kürtçe "Yaşasın 1 Mayıs" (Bijî Yek Gulan) afiş ve el ilanlarından DTP'liler Murat Polat, Ufuk Sünger, Hüseyin Özdenk, Nurcan Kasun, Zeki Yıldırım ve İbrahim Halil Ateş, Siyasi Partiler Yasası'ndan 5'er ay hapse mahkum oldu; hüküm açıklanmadı.

AİHM haberleri artık iyi değil!

Geçmiş dönemlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye aleyhine tazminat kararlarının azalmasına "iyi haber" olarak yer vermiştik. 2009'un ilk üç ayında AİHM'in aleyhte kararlarında artış başladı: AİHM, ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi ve adil yargılama yapılmaması gerekçeleriyle açılan 2'si gazeteci 8 kişi ve Özgür Radyo'nun açtığı toplam 6 davada, toplam 58 bin 122 TL (28 bin 411 avro) tazminata hükmetti. Geçen yılın aynı döneminde tazminat 36 bin 150 TL (21 bin avro) idi.

Yeni Evrensel gazetesinden Bülent Falakaoğlu ve Fevzi Saygılı'nın başvurusunda "ifade özgürlüğü ihlali" bulmayan AİHM, İbrahim Güçlü, Sedat İmza, Ayhan Erdoğan, Mehmet Cevher İlhan, Serpil Ocak, Ayfer Çiçek, Nuri Günay ve Murat Kaya'a hak verdi.

Bu dönemde Alternatif ve Gelecek gazeteleri yetkilisi Cevat Düşün, "örgüt propagandası"ndan verilen cezaları, Orhan Miroğlu, "seçimde Kürtçe konuşmak"tan verilen cezayı, Abdurrahman Dilipak ise askeri yargıda başlayan ancak beş yıldır sonuçlanmaya davasını AİHM'e taşıdılar.

15 gazeteciye saldırı; altı kişiye tehdit

Gazetecilere saldırı vakaları geçen yılın aynı dönemine göre iki kat arttı. 15 gazeteci (Fırat Akyol, İbrahim Gündüz, Özden Erkuş, Ediz Alıç, Rengin Gültekin, Kadir Puslu, Meral Özdemir, Mahmut Bozarslan, Mehmet Emek, Diya Yarayan, Gamze Dondurmacı, Doğan Durak, Neşet Öner, Şükrü Öner, Orhan Kaplan) seçim ortamında veya toplumsal eylemleri izlerken çeşitli grupların saldırısına uğradı. Bu rakam geçen yılın aynı döneminde 7 idi.

Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar'a yönelik "Seçimden sonra, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar'a bu Türkiye dar gelmezse, bana yazıklar olsun" sözleri ve Mersin de MHP'li bir başkanın Cemal Dolaşmaz'a yönelik tehdit içeren sözleri de mahkemeye yansıdı. Muğla'da yazar Latife Tekin'in üzerine yüründü; Medyaya açıklamalar yapan Eski Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış'ın bürosuna "Sesini kes" notu bırakıldı.

Güzel haberlerimiz de var!

İnternet üzerinden yayın yapan Nor Radyo, Nor Zartonk'un 17 Ocak'ta Tütün Deposu'ndan düzenlediği "Unutmak Kaybetmektir" etkinliğiyle yayına başladı. Her gün www.norradyo.com adresinden dinlenebilecek olan radyo her akşam saat 20.00'de yayına başlıyor ve saat 01.00'e kadar yayın sürüyor.

"Acının Dili Kadın" kitabından tutuklanan Yazar Murat Coşkun ile Uzun Yürüyüş dergisi sorumlusu Mehmet Ali Varış tahliye oldular.


Bilgi: BİA Medya Gözlem Masası, Tel. (0212) 251 15 03, Faks. (0212) 251 16 09, E-mail.
hukuk@bianet.org

Erken büyüyen çocuklar


Adana ve Mersin’de bir yılda üç yüzü aşkın çocuk gözaltına alındı, işkence gördü, tutuklandı

Suçları daha çok taş ve slogan atmaktı. Yaşları 14 ile 17 arasındaydı. Halen üçü kız 51 çocuk cezaevinde, kimisi 37 yıldan yargılanıyor.


BERAT GÜNÇIKAN

Adana Adliyesi, 7. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonu önü. Duvara asılı, o gün görülecek duruşmaların listesinde yaklaşık on isim var, beşinin suç hanesinde “örgüt” yazıyor. Yargılanacaklardan üçü tutuklu, üçü tutuksuz altı kişi uluslararası sözleşmelere göre çocuk. Yaşları 14 ile 17 arasında değişiyor. Aileler mahkeme kapısının önünde, tutuklu çocuklar aşağıda nezarethanede.

İlk kez duruşmaya çıkacak olanlar tedirgin, avukatlarına sorular yağdırıyor. Yanıtlar “mahkemecilik” oyununda veriliyor. Hayali bir duruşma sahnesi yaratılıyor, avukat çocuklara duruşmada nasıl davranacaklarının provasını yaptırıyor.

Sadece Adana ve Mersin’de 2008 Şubat’ından bugüne 300’ü aşkın çocuk tutuklandı, şu anda üçü kız 51 çocuk cezaevinde. Peki, kim bu çocuklar? Adana ve Mersin’de görüştüğümüz avukatların anlattıklarını, tahliye olmuş, duruşmalarının sonucunu bekleyen iki çocuk ile tutuklu çocukların aileleri doğruluyor. Çocukların hemen hepsi, 1990’lı yılların ilk çeyreğinde korucu olmayı reddettikleri için köyleri yakılan ve sürülen ailelerin çocukları. Yine hemen hemen hepsi şimdi bulundukları kentlerde doğsalar da geçmişleri yoksulluk ve yoksunluk olarak peşlerini bırakmıyor. Mersin’de, daha sonra provokasyon olduğu belgelenen bayrak yakma olayından sonra artan milliyetçi saldırılar da çocuklarda doğal bir refleks yaratıyor: Beni burada istemiyorlar! Anmalarda, cenazelerde, protestolarda ya da kutlamalarda polise, panzere taş atan, otomobil yakan, molotofkokteyli ve slogan atanlar da işte bu çocuklar…

Okuma isteğini yitirdi

Hemen hemen hepsi okuyor ve çalışıyor. Ağustos 1994 doğumlu F.Ö’nün sorgulama tutanağında, “işyeri” adresi olarak verilen adres “Alsancak Lions İlköğretim Okulu No: 335”. Firaz yaklaşık iki aydır cezaevinde. Avukat olmayı düşlerken polis panzerine taş attığı gerekçesiyle on yıla yakın ceza alabilir. Y. A, ise 17 yaşında ve üç ay, on gündür cezaevinde. Y., Adnan Özçelik Anadolu Lisesi’ni 15. olarak kazanmış, ama kimliği ve 1 Mayıs’ta gözaltına alınması nedeniyle okulda baskı görmüş, MHP’li öğrenciler tarafından dövülmüş. Babası Ahmet Akgül oğlunun burs sınavını da kazandığını, baskıları bertaraf edemeyince, aklında “neden” sorusuyla, kaydını devlet okuluna aldırdığını, bu arada okuma isteğini yitirdiğini söylüyor.

Tedavi göremiyor

Ş.Ö, sedef hastası ama üç aydır tedavi göremiyor, çünkü o da Pozantı Cezaevi’nde. Meslek lisesinin kaportacılık bölümünde okuyor, bir kaportacıda da çalışıyordu. Annesi Fadile Özbay, ilk kez duruşma salonunda görmüş oğlunu, kafasındaki şişlikleri, ayağını sürüyerek yürümesini. Cezaevindeki ilk görüşte ise ağlayarak anlatmış yaşadıklarını, nasıl dövdüklerini, kafasına nasıl vurduklarını. Ş. 16 yaşında. O da taş atmaktan suçlanıyor, ama annesi amcasından dönerken gözaltına alındığını, polisin yerde bulduğu bir eldiveni eline zorla giydirdiğini ve diğer eylemciler arasına kattığını söylüyor.

Yüzü aşkın çocuğun ilk sorgulamasında bulunan avukat Cemşit Tabak’ın tespiti, çocukların örgütü bilmediği, slogan ve taş atmayı bir oyun olarak gördükleri… Bu nedenle verilen cezaların ağırlığını anlamakta zorlanıyor.


Y.K. ANLATIYOR

‘Suçum Gündem gazetesi satmaktı’

Adım Y.K. 16 yaşındayım Mersin’de yaşıyorum. Ailem Şırnaklı. Köyümüz yakıldığı için daha ben doğmadan buraya gelmişler. Ben, 2008’in 29 Mart’ında gözaltına alındım. Terörle Mücadele’ye götürüldüm, dövüldüm, hakarete uğradım. Adli Tıp’a gittik, polisler “bu siyasi” deyince bir de doktor vurdu. Suçum Gündem, Demokrasi gibi gazeteler satmaktı. Beni şubede üç dört gün daha beklettiler, her yeni geleni benimle aynı dosyaya kattılar. Sonunda mahkemeye çıkarıldık ve tutuklandım. Pozantı Cezaevi’ne götürüldüğümde çırılçıplak soyuldum. Ellerime on beşer kez pimapen copla vuruldu. Sonra da morarmasın diye suya tuttular.

Sonradan öğrendim ki bu her gelene yapılan bir uygulamaymış. Cezaevinde de dayak ve küfür vardı, sayımda gelir, pat küt vururlardı. Gece 12’de gelip aramızdan birini “karanlık oda”ya götürüyorlardı. Gardiyanlar benim de burnumu ve parmağımı kırdılar. Asker kulesine taş atmakla suçlayıp bir arkadaşımın üzerine sıcak su döktüler, oysa kule bizim koğuşumuza çok, ama çok uzaktı.

‘6 kişilik koğuşta 12 kişi kalıyorduk’

Koğuşlar altı kişilikti ama biz 12 kişi kalıyorduk. Avlu sabahtan akşama açıktı, bazı arkadaşlar volta atardı ama ben volta atmayı sevmedim. Boncuk işi yaptım, bileklik, cüzdan, çerçeve… Bilekliğe kelepçe ve kuş desenleri işledim. Ailemiz idareye para yatırır, biz de o paradan alışveriş yapardık, bir top kek, bir bağ boncuk iki liraydı. Yemeklerimiz güzeldi, sabah kahvaltıda peynir, yumurta, reçel, bal, zeytin vardı, öğlen ve akşamları genellikle barbunya ve pilav çıkıyordu. Yemeklerimizde et vardı, ama sadece kemiği. Kütüphaneden kitap alıyor, okuyorduk. En son, yazarı kim bilmiyorum, Kürtler’e başlamıştım, çok kalındı, bitiremedim. Kütüphanede açık saçık kitaplar da vardı ama ben hiç okumadım. Diğer koğuştaki arkadaşlarla duvardan duvara, kanalizasyondan kanalizasyona haberleşiyorduk. Bazen yazdığımız mektubu sabuna sarıp öteki avluya atıyorduk. Haftada bir gün, bir saat spor yapıyor, futbol ya da voleybol oynuyorduk. Duruşmaya giderken yediden dokuza kapı altında bekletiliyor, adliyede de nezarethanede tutuluyorduk. İki kişilik yerde sekiz-on kişiyi bekletiyorlardı.

‘İtip kakıyorlardı’

Duruşmayı beklerken cezaevinden yanımızda götürdüğümüz ekmek, domatesleri yiyorduk… Mahkemeye gidiş ve dönüşte ellerimizi kelepçeliyor, iteleyip kakalıyorlardı. Davam sürüyor, altı yıl, üç ay istiyorlar. Bakalım ne olacak? İçerdeyken pek bir şeyi özlemedim, ama dışarıda en çok gardiyanlarla dalga geçmeyi özledim. Sayımda gardiyan dik dur diyordu, ben bile bile kendimi gevşetiyordum. O tokat atıyordu, ben eğiliyordum, tokadı arkadaki arkadaşıma geliyordu. Arkadaşım kızmıyordu, biz hiç kavga etmiyorduk, çünkü kardeş gibiydik.
Görüşlerde ailemizle Kürtçe konuşmamız yasaktı, konuştuğumuz an, telefon kesiliyordu. Ben konuşuyordum, onlar kesiyordu...


Cumhuriyet Gazetesi

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Bir parça kemik ve toprak




Hanım Tosun 14 yıl önce kaybolan kocasının yasını tamamlayabilmek için ‘ölüme dair kanıt’ istiyor



Cumartesi Anneleri yine her cumartesi 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda toplanıyor. On yıl sonra yeniden başlayan eylemin nedeni, kayıpların faili JİTEM’in varlığının resmen kabul edilmesi, itirafçıların gösterdiği adreslerdeki kazılarda cesetlerin bulunması.


BERAT GÜNÇIKAN


Bir parça kemik, bir parça kumaş, bir kaşık toprak… Hanım Tosun’un bütün isteği bu. Çünkü ceset yoksa ölüm de yok. Hanım’ın on dört yıl önce kaybedilen kocasının yasını tamamlayabilmesi, onun ve çocuklarının hayata yeniden yüzlerini çevirebilmesi için ölüme dair bir kanıt gerek, kemik ya da kumaş… Diyarbakır ve Batman’daki araştırmaların sonuçlarıyla bir adım daha yaklaştığını umuyor kocasına… Belki bir gün bir itirafçı ya da tetikçi İstanbul’da da adresler gösterir diye düşünüyor. Belki… Şimdi, on yıl sonra yeniden her cumartesi Galatasaray’da diğer kayıp yakınlarıyla oturuyorsa, işte bu ihtimaller için.

Hanım Tosun’la tanışmamız 1996’nın ilk aylarına, kocasının kaybedilişinden üç dört ay sonrasına denk geliyor. Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinde ön sıralarda oturuyordu, elinde kocası Fehmi Tosun’un fotoğrafı, tedirgin ve huzursuz… Henüz bir yıldır İstanbul’daydı, kocası kaybedilene kadar Avcılar’daki evinin sokağından ötesine ayak değdirmemişti, ama şimdi neredeyse bütün bir kente karşı, oradaydı…
Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı, yüz elli haneli Licök’te doğmuş, büyümüş, evlenmişti Hanım. Şansı yaver gitmiş, sevdiği adamla nikâhı kıyılmış, beş de çocuk doğurmuştu, Ali, Besna, Jiyan, Bahoz ve Mazlum... Kayınpederinin düğün hediyesi verdiği bir karış toprağı ekip biçiyor, kimseye minnet etmeden yaşayıp gidiyorlardı. Ta ki, koruculuk yasası çıkana kadar.

İstanbul’a göç...
Licöklüler korucu olmayı reddettiler, kabul eden yakın köylerin korucularının olur olmadık saatlerde düzenledikleri baskınların, tehditlerin bir gün kesileceğini umdular. Durmadı. Bir baskında babası ve abisi öldürüldü. Fehmi’yle birlikte altı köylü gözaltına alındı, üç yıl dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. Çünkü koruculuğu reddetmek, PKK’ye yataklık yapmak demekti. Fehmi salıverilince kendisinden ayrılmayı reddeden küçük oğlu Bahoz’la birlikte İstanbul’a göç etti. İş bulacak, ev tutacak, sonra Hanım’la diğer çocukları yanına alacaktı. Bir gece Licök yakıldı, köylüler topraklarından sürüldü. Hanım çocuklarını alıp Diyarbakır’a, kayınpederinin evine geldi, pamuk tarlalarında çalışmaya başladı. Korucular ve polis peşini bırakmayınca İstanbul’a gidişini hızlandırdı. Avcılar’da iki odalı bir eve yerleştiler. Fehmi, Ali ve Besna’yla pazarcılık yaptı, Hanım evini işliğe çevirdi, basketbol ve voleybol ağları ördü, gözlük kılıfları, takı keseleri işledi.

19 Ekim 1995 akşamı Fehmi eve dönmedi. Pazara uğramış, torbasını bırakıp gitmişti. Nerede arayacaklarını düşünürken bakkaldan dönen Besna’nın çığlığıyla balkona fırladılar. Tanımadıkları iki adam Fehmi’yi zorla beyaz Renault marka bir otomobile bindirmeye çalışıyordu. Ali babasının yardımına koştu, arabanın kapısını tuttu, ama saldırganlardan birinin “İyi öyleyse, sen de gel” demesi üzerine durdu. Korkmuştu.
Sokağın gençlerinden biri arabanın plakası almıştı, ama sahte çıktı. Polise, savcılığa yaptığı başvurulardan bir yanıt alamadı. Umudunu kesmedi. Yolunu diğer kayıp yakınlarıyla birleştirip, her cumartesi “Kayıplarımızı bulun” diye haykırdı. Kayıpların olduğu diğer ülkelerde yıllarca süren eyleme, polisin şiddet uygulaması ve tehditler üzerine ara verildi.

Uzun ve zor yıllar
Hanım AİHM’ye başvurdu, Türkiye tazminat ödemekle yükümlü tutuldu. Hanım para değil, kocasının akıbetini bilmek istiyordu, iki kez parayı reddetti. Üçüncü uyarıda “Almazsam daha çok üzülürüm belki” diye kabul etti. Küçük bir büfe açıp yaptığı börekleri sattı, ama kısa sürede zarar etmeye başladı. On yılda Hanım on yaş daha aldı, kırklı yaşlarının eşiğine geldi. Ali ve Besna’yı evlendirdi, iki torunu oldu. 1999 depreminden sonra bir yıl Diyarbakır’da akrabalarının arasında yaşamayı denedi, yoksulluklarına ortak oldu ama çocukları için gelecek İstanbul’daydı. Büyük çocuklar çalıştı, küçük çocuklar okutuldu. Babalarıyla ilgili konuşmak istemedi hiçbiri, çünkü her cümlede canları bir kez daha yanıyordu. Hanım babasının yokluğuna bir türlü alışamayan Bahoz’un gözyaşlarını dindirmeye ayırdı yıllarını. Uzun, anlatılması zor yıllardı. Sonunda yorgun kalbi tekledi, doğuştan olan bir kalp hastalığı gün yüzüne çıktı. Tek çözüm ameliyattı, olmadı, olamadı…

‘Bir çiçek bırakmak istiyorum’
Şimdi yeniden Galatasaray’da otururken, yüzü yılların acıyı dindirmeye yetmediğini belgeliyor, kaybın ölümden daha ağır, daha tesellisiz olduğunu. Kazılarda cesetler çıktıkça, insanın nasıl bu kadar vahşi olabildiğini soruyor, insanları öldürüp asit kuyularına atanların, attıranların vicdanını sorguluyor, öfkesiyle acısı sürekli yer değiştiriyor. “Yola çıktığımda ilk birkaç aydan sonra Fehmi’yi sağ bulma umudum kesildi” diyor “Yine de ona ait bir mezar taşı, bir kemik, bir kaşık toprağın peşindeyim. Ben onu bulmak, istediğim yere götürmek, oraya bir çiçek bırakmak istiyorum”.
Kendisi ve diğer kayıp yakınları Galatasaray’da otururken yürüyüp geçen, meraklı bakışlarını şöyle bir uzatıp çeken, bir adım sonra gördüğü bütün fotoğrafları ve sesleri unutanlara da bir çift sözü var Hanım’ın: “Tüm insanlara sesleniyorum. Eğer sizde vicdan varsa, şu olup biteni anlamaya çalışın. Biz yıllardır JİTEM, kontrgerilla var dedik, hiçbiriniz kabul etmediniz. Şimdi hepsi bir bir ortaya çıkıyor. Herkes buna inansın ki, gerçekler bir an önce ortaya serilsin. Devlet kendini temize çıkarmak istiyorsa İstanbul’da, Diyarbakır’da, ne kadar gizli mezar varsa adreslerini versin…”




"Direne direne kazandık"


Polisin gaz bombalı sert müdahalelerine karşın binlerce emekçi 31 yıl sonra bayramını Taksim’de kutladı

İstanbul Haber Servisi - Emekçiler, 31 yıl sonra 1 Mayıs Emeğin Birlik, Mücadale Dayanışma Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kitlesel olarak kutladı. Polisin, DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve siyasi partilerin kortejine katılımları engellemek için ara sokaklardan Emek Bayramı’na katılmak isteyenlerin üzerine gaz bombaları yağdırmasına karşın “makul” sayıdaki binlerce kişi “İşte Taksim işte 1 Mayıs” sloganlarıyla Taksim Meydanı’na Osmanbey’den Taksim’e yürüdü.



Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Nakliyat-İş, Genel-İş, Birleşik Metal-İş sendikalarının yöneticileri ve işçileri, Şişli Abide-i Hürriye Caddesi önünde sabah erken saatlerden itibaren toplandı. “Yaşasın 1 Mayıs İşçi Sınıfının Birlik Mücadele Günü” yazılı kırmızı şapka ve yelekleriyle kortej oluşturan işçiler, sendikacılar “Yaşasın 1 Mayıs” sloganları atarak, ses aracından çalınan 1 Mayıs Marşı’na eşlik ederek bekledi. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, polisi denetlemek için kortejin yanından geçerken yuhalandı. Emekçiler “Cerrah istifa, Fethullah’ın yanına”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları attı. İşçi ve sendikacılardan oluşan topluluk DİSK Genel Merkezi önünde beklediği sırada Şişli Camii önünden DİSK kortejine katılmak isteyen gruplara polis gaz bombası ve su sıkarak müdahalede bulundu. Güvenlik güçleriyle görüşmelerinden ardından DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KESK Genel Başkanı Sami Evren, Türk Tabipler Birliği Başkanı Gençay Gürsoy, eski DİSK Genel Başkanlarından Rıdvan Budak’ın önünde yer aldığı kortej saat 09.30 sıralarında yürüyüşe geçti. Başı ve sonu, iki yanı çevik kuvvet ekipleriyle tamamen kuşatılan işçi ve emekçiler yürüyüşlerini sürdürürken Halaskargazi Caddesi’ne açılan tüm yan sokakları yüksek bariyerlerle kapatan güvenlik güçleri, korteje katılımları zor kullanarak engelledi.



GAZ BOMBASI YAĞDI


Osmanbey’den Pangaltı’ya yürüyüşünü sürdürürken ara sokaklardan korteje katılmak isteyenlere gaz bombaları yağdırıldı. En önde karanfillerle “1 Mayıs” yazılı çelenk olduğu halde yürüyüşünü sürdüren kitle, yan sokaklardaki gençlerin üzerine gaz bombaları atılması üzerine “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atarken ses aracının üzerine çıkan Nakliyat-iş Sendikası Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, “Polisi sağduyulu olmaya çağırıyorum, keyfi şiddet uygulamayın” diye seslendi.
Yürüyüş kolu Osmanbey’de CHP Şişli ilçe merkezi önünde bekleyen CHP’liler ve DTP’lilerin katılımıyla genişledi. CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Ali Özpolat, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bihlun Tamaylıgil, CHP İstanbul milletvekilleri Mehmet Sevigen ve Sacit Yıldız, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, milletvekilleri Akın Birdal, Sırrı Sakık, Sebahat Tuncel, Aysel Tuğluk, Hasip Kaplan, Bağımsız milletvekili Ufuk Uras, ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu, eski Kültür Bakanı Ercan Karakaş, eski milletvekili Berhan Şimşek ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, CHP Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç ile CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, Osmanbey’de bekleyen DİSK kortejine katıldı.


TAKSİM’E COŞKULU GİRİŞ


Türkiye Komünist Partisi, Öğrenci Kolektifleri’nden oluşan grup da polis ile tartışmaların ardından yürüyüşe katıldı. İşçiler, ara sokaklara atılan bombalar nedeniyle 1 Mayıs yürüyüşlerine ara vererek “Direne direne kazanacağız” sloganları atarken gazdan etkilenerek öksürüklere boğuldular. Emniyet’in gaz bombalarıyla katılımı düşürmeye çalışmasına karşı iki buçuk saatlik yürüyüş sonunda saat 12.15 sıralarında 5 bin kişilik kitle büyük bir coşku ile “Taksim, Taksim, Taksim” “Yaşasın 1 Mayıs”, “İşte Taksim İşte 1 Mayıs”, “İşte Taksim, İşte sendika”, “Direne direne kazandık” sloganlarıyla Taksim’i çeviren bariyerler arasından meydana girdi.



‘VALİ GÜLER SON GÜLEN İYİ GÜLER’


Taksim Meydanı’nı tamamen kuşatan polis bariyerlerinin arasında Taksim Meydanı’na girenler “kucaklaşarak” bayramlaştı. Simit Sarayı’nın pencerelerinde seyirci gibi duranlar bir anda “Yaşasın 1 Mayıs” sloganları atmaya başladılar. İşçiler, emekçiler, sendika önderleri, devrimci gençler, işsizler, öğrenciler, anarşistler, milletvekilleri Taksim alanına büyük bir coşkuyla koşarak girdiler. Alana Beşiktaşlı “Çarşı” grubunun arkasından “Maymundan geldik koyuna gidiyoruz, tepki ver” pankartlarıyla girdi. Mor eşarplarıyla feminist grubun arkasından da Halk Cephesi “Titre oligarşi” sloganıyla alana girdi. 1977 katliamını protesto eden grup adına yapılan açıklamada, “Türkiye işçi sınıfını hafife almayın. Ey Vali Güler, son gülen iyi güler” denildi.Taksim Cumhuriyet Anıtı çevresinde toplanan gruplar, daha sonra 1 Mayıs 1977’de en çok insanın yaşamını yitirdiği Kazancı Yokuşu’na karanfil bıraktı ve 1 Mayıs Marşı eşliğinde saygı duruşunda bulundu. Taksim Meydanı’nı dolduran binlerce kişi yüzünü Kazancı Yokuşu’na dönerek konuşmaların başlamasını beklediler.




‘Herkes kendisiyle övünmeli’



Kazancı Yokuşu önündeki otobüsün üzerinden topluluğa seslenen DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Bu meydanda bulunan herkes kendisiyle övünmelidir” dedi. Çelebi, “1 Mayıs’ın ülkemizde kutlanmaya başlanmasının 100. yılına tanıklık ettiğiniz gibi, üzerimize serpilmiş ‘ölü toprağını’ da dağıtıp geldiniz buraya” şeklinde konuştu.



‘TATİLİ HAZMEDEMEDİLER’


Çelebi,1 Mayıs’ın bayram ilan edilmesine karşın bunu hazmedemeyenlerin gerilim politikalarını sürdürdüğüne dikkat çekerek “Bu gerilim politikaları olmasa, bu tarihi ve anlamlı alanda yüz binlerle bu mutluluğu paylaşacak, bayramımızı en güzel biçimiyle kutlayacak, 32 yıl önce burada yitirdiğimiz canlarımızı bağrımıza basacak, buradan bütün dünyaya, Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin ve yoksul halkımızın mesajlarını iletecektik. Herkes elini vicdanına koyup söylesin. Esasında makul olan da bu değil miydi?” diye soran Çelebi şöyle devam etti: “Dün 1 Mayıs’ın ‘bayram olmadığını’ tartışanlar ve 1 Mayıs’ı meydan tartışmasına kilitleyenler bugün de ‘makul sayı’yı tartışmaya başladılar. Ama bizler çok iyi biliyoruz ki sevgili kardeşlerim, sayılar değil, insanlar ‘makul’ olmalıdır.” Çelebi, “Katledilen arkadaşlarımızın katillerinin bulunmasını hep talep ettik, davanın peşini bırakmadık. Fakat bugüne kadar ne olayın failleri bulundu, ne azmettirenler ne de tertipçiler. Bugün burada yine bir kez daha tekrar ediyoruz: Bu ülkede katillerin, hırsızların, ülkesini soyup soyanların yakasına yapışılmadıkça, bu ülkede katliamcılardan hesap sorulmadıkça, yani bu ülkede demokrasi olmadıkça acımız dinmeyecektir” diye konuştu.



EVREN: POLİTİK GÖSTERİ


KESK Genel Başkanı Sami Evren de konuşmasında “Bugün Taksim’de sadece bu alanı özgürleştirebildik ama parça parça, adım adım Türkiye’nin dört bir tarafını siz özgürleştireceksiniz. 1 Mayıs bir miting değildir, işçi sınıfının en politik gösterisidir” diye konuştu.



AVRUPALI SENDİKACILARDAN DESTEK




DİSK’in konuğu olarak 1 Mayıs yürüyüşüne katılanlar arasında bulunan Avrupalı sendikacılar Almanca “Yaşasın Enternasyonal Dayanışma” sloganları atarak İngilizce ve Almanca pankart taşıdı. Filistinli sendikacıların yanı sıra Almanya’dan din adamı Peter Strube de uluslararası dayanışma için yürüyüşe katıldı.




1 Mayıs’ı kutlamak için meydanlara çıkan gruplara sert müdahale eden emniyetin telsizlerinden gaz bombası isteyen anonslar duyuldu.



Polis gaz bombası yetiştiremedi




İstanbul Haber Servisi - Taksim Meydanı’ndaki kutlamaya katılmak isteyen fakat alan alınmayan gruplar toplanma ve dağılma anlarında polisin çok sert müdahalesi ile karşılaştı. Çatışmalar nedeniyle Beyoğlu, Kurtuluş, Tarlabaşı, Dolaprede ve Şişli savaş alanına döndü. Göstericilerin, molotofkokteyli, taş ve sopalarla polisle çatıştığı Tarlabaşı’nda zaman zaman silah sesleri de duyuldu.



Taksim Meydanı’na çıkmak isteyen yüzleri maskeli göstericiler Cihangir Firuzağa Camisi civarında toplandı. Bir banka şubesi ile bazı marketlerin camlarına taşlarla saldıran göstericilere çevik kuvvet ekipleri göz yaşartıcı gaz kullanarak müdahale etti. Müdahalenin ardından dağılan göstericiler ile polis arasında zaman zaman çatışmalar sürdü. Cihangir Bakraç Sokak’ta bir inşaattan göstericilere tuğla atılması vatandaşların tepkisine neden oldu.



SOKAKLAR SAVAŞ ALANI GİBİ




Taksim’e giremeyen ve dağılmaları konusundaki uyarılara aldırmayan göstericiler polislerle çatıştı. Tarlabaşı’nın ara sokaklarında yaşanan çatışmada göstericilerin attığı molotofkokteylinin, bir binanın duvarındaki klimaya çarpmasıyla çıkan yangın, itfaiye ve polis panzeri tarafından söndürüldü. Olaylar sırasında bölgeden silah sesleri de duyuldu. Taksim’e ara sokaklardan ulaşmak isteyen küçük grupları polis helikopterleri de havadan takip etti. DTP, KESK’e bağlı Eğitim-Sen, DİSK’e bağlı Limter-iş Sendikası ve çok sayıda sol örgüt, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dolayısıyla Şişli Büyükdere Caddesi’nde toplanarak Taksim’e yürümek istedi. Polisin izin vermemesi üzerine göstericiler Mecidiyeköy Metro Durağı önünde oturma eylemi yaptı. Tekrar Taksim’e yürümek isteyince polis, biber gazı ve boyalı tazikli su ile müdahale etti.



Ayrıca Okmeydanı’nda toplanan yaklaşık 25-30 kişilik terör örgütü PKK yandaşları yola barikat kurarak ateş yaktı. Polisin göstericilere müdahale etmesinin ardından göstericiler ara sokaklara kaçarak izlerini kaybettirdi. Burada bir gazeteci koluna taş çarpması sonucu hafif yaralandı. Dolapdere’de barikat kuran 150-200 kişilik bir grup, polis ekiplerine taş ve tuğla parçaları ile saldırdı.



‘GELİN KAÇMAYIN’



Harbiye Cumhuriyet Caddesi’nde oluşturulan kortejlere katılmak için Bomonti’deki Ergenekon Caddesi’nde toplanan gruplar da polisin tazyikli su, gaz bombalı müdahalesi ile karşılaştı. Göstericilere müdahale edilirken polis panzerinden “Kaçmayın. Gelin, kaçmayın” anonsu duyuldu.



Ayrıca müdahale sırasında polis ekiplerinin biber gazı bombasının bitmesi üzerine telsizden “Gaz bombası bitti, acil gönderin” anonsları duyuldu.








25 BİN POLİS GÖREV ALDI



İstanbul Haber Servisi - 1 Mayıs nedeniyle Taksim civarında 5 kilometrelik alanda güvenlik koridoru oluşturdu. Adana, Sıvas, Niğde’nin de aralarında bulunduğu birçok ilden takviye polis kuvvetinin de dahil olduğu yaklaşık 25 bin polis, İstanbul’daki 1 Mayıs kutlamalarında görev yaptı. Sabah 04.00’ten itibaren Taksim ve Şişli çevresinde binlerce polis barikatlar kurarak, çevre güvenliği aldı. Taksim Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ve çevredeki diğer yüksek binalarda keskin nişancılar konuşlandırıldı. Taksim Meydanı ve meydana çıkan ara sokaklar demir bariyerlerle çevrildi. Askeri birlikler ise Taksim Gezi Parkı’nda olası müdahaleler için hazır bulunduruldu. Mecidiyeköy Meydanı’nda ve Metrobüs Mecidiyeköy durağı çıkışında yoğun önlem alındı.








108 GÖZALTI ONLARCA YARALI



İstanbul Haber Servisi - Beyoğlu, Taksim Meydanı ve Tarlabaşı Bulvarı’nda yasadışı gösteriye katıldıkları ve polis ekiplerine mukavemet gösterdikleri gerekçesiyle gözaltına alınan 36’sı kadın 108 kişi Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.



DTP Genel Başkanı Ahmet Türk gaz bombasından etkilenince olay yerinden uzaklaştırıldı.



İstanbul Valisi Muammer Güler yaptığı açıklamada, Taksim ve Şişli çevresinde çok sayıda grup ile polis arasında çatışma çıktığını belirterek çok sayıda ev, işyeri ve aracın zarar gördüğünü söyledi. Vali Güler, şunları kaydetti: “Zor kullanmanın şartlarını polisimiz sabırla uyguladı. Çok az yerde gaz kullanılması söz konusu oldu ama gerekli olan kuvvetin de kullanılması zorunluluğu tabii ki doğdu. Şu ana kadar 108 gözaltı var ve maalesef 21 polisimiz de yaralı durumunda. Sivil vatandaşlarımızdan 20’ye yakın kişinin hastanelere ayakta tedavi edilmek üzere müracaatı olduğunu da biliyoruz. Çok sayıda sapan, molotofkokteyli, sprey, yasadışı pankartlar gibi ele geçirilen malzemeler de var.”



İstanbul polisinin panzerli, gaz bombalı, coplu müdahalelerinden işlerine gitmeye çalışan onlarca kişi etkilendi, onlarca yurttaş yaralandı.



Cumhuriyet Caddesi Divan Kavşağı’nda polisle bir grubun çatışması sırasında Aygül Toprak (24) adlı bir yurttaş boynuna aldığı darbe sonucu yaralandı. Baygınlık geçiren Toprak tedavi altına alındı.



Polisin müdahalesi sonucu KESK üyesi Halim Özpınar yaralanarak hastaneye kaldırıldı.







Cami cemaatinden linç girişimi

İstanbul Haber Servisi - Taksim Meydanı’na çıkmak için Pangaltı Kurtuluş Caddesi’nden yürüyüşe geçen gruplar, polisin yanı sıra ülkücüler ve bir cami cemaatinin de şiddetine maruz kaldı. Grubu linç etmek isteyen cemaat, 2 genci sopalarla feci şekilde dövdü.




Pangaltı’nda toplanan gruplar Kurtuluş Caddesi’nde polisin müdahalesinin ardından ara sokaklara kaçarak dağıldı. Göstericilerin dağılmasının ardından yaklaşık 200 kişilik ülkücü bir grup ellerinde sopalarla tekbir getirerek yürüyüş yaptı.
Dolapdere İnönü Mahallesi’nde bir binanın alt katında bulunan mescitte cuma namazı kılınırken polisin attığı biber gazının isabet etmesi cemaati kızdırdı. Namazı yarıda bırakarak dışarı çıkan cemaate mahallenin gençleri de destek verdi. Cemaat ve mahallenin gençleri, yakaladıkları 3 göstericiyi sopalarla döverek linç etmek istedi. Feci şekilde dövülen gençleri yine mahallenin büyükleri araya girerek kurtardı.
İstanbul Valiliği’nin “makul sayıdaki kalabalık” talimatını hayata geçirmek isteyen polis, DİSK Genel Merkezi önünden Halaskârgazi Caddesi boyunca yürüyen işçi ve sendikacılara adeta “tecrit” uyguladı. Dört bir koldan polis ile çevrelenen emekçiler, gaz bombaları altında gerçekleştirdikleri yürüyüşün ardından Taksim Meydanı’na girerken çocuklar gibi şendiler. “Taksim, Taksim, Taksim” diye haykıran emekçiler meydanda dakikalarca tur attılar.



Sabah saatlerinde DİSK’in Şişli’deki genel merkezi önünde işçiler, emekçiler kırmızı yeleklerinin üzerine “1909-2009/100 Mayıs Selanik’ten İstanbul’a” yazılı rozetleri takmışlardı.



Kortejler oluşturulurken İstanbul Emniyeti Güvenlik Şube Müdürü İlyas Burunak, sendika temsilcilerine doğru yaklaşarak “Birlik dayanışma gününüz kutlu olsun” dedi. Tam da o sırada Halaskârgazi Caddesi üzerinde atılan gaz bombalarının sesi yükseliyordu.



Polis müdahaleyi mümkün olduğu kadar gözden uzak yapmaya çalışırken yürüyüşçüler gazın etkisinden kurtulamadı. Polis de nefes nefese oluşlarından eylemci olduklarını düşündüklerini gözaltına aldı.



Hak ve Özgürlükler Partisi’ni temsilen kortejde yer alan grup da Türkçe ve Kürtçe “Yaşasın 1 Mayıs” yazılı pankart açarken “Biji Yek Gulan” sloganları da atıldı.




THE MARMARA OTELİ’NE AFİŞ



Beş yıldızlı eylem



İstanbul Haber Servisi - 1 Mayıs 1977 yılındaki kutlamalarda, emekçilerin üzerine ateş açılan noktalardan biri olan Taksim’deki The Marmara Oteli’nin üst katlarına, DİSK’in meydana gelmesinin beklendiği saatlerde “1 Mayıs 1977’de buradan ateş edenler bulunsun” yazılı pankart asıldı.



Taksim’e çıkmaya çalışan DİSK grubunun Gezi Parkı’nın Harbiye girişinde beklediği sırada The Marmara Oteli’nin Kazancı Yokuşu tarafındaki en üstten ikinci katının camının açılıp pencereden aşağıya iki kişi tarafından bir pankartın bırakıldığı dikkat çekti. Alanda bekleyen gazetecilerin ve polislerin bir anda hareketlenmesine neden olan pankartı açan kişiler hemen camdan uzaklaştı. Ancak “1 Mayıs 1977’de buradan ateş edenler bulunsun” yazısının okunduğu pankartın alt kısmı okunmayacak şekilde dönük kaldı. Bunun üzerine hızla uzaklaşan iki kişinin yeniden cama geldikleri ve pankartı yukarı çekerek düzelttikleri görüldü. Bu kişiler yeniden olay yerinden ayrılırken pankart ancak 5 dakika asılı kaldı.



1977’de Intercontinental Oteli adıyla hizmet veren The Marmara Oteli, çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği Kazancı Yokuşu’nun hemen bitişiğinde yer alıyor. Genç Siviller’den gönderilen bilgiye göre, eyleme geçen yıl karar verildiği anımsatılarak şöyle denildi: “Geçen hafta başında The Marmara Oteli’nden iki kişilik oda ayırttık. Aslında meydanı daha iyi gören ve 1 Mayıs 77’de halka ateş edildiği belirlenen 5. kattaki odalardan birini tutmuştuk ancak son gün tadilat nedeniyle odamızın yeri değişti. Pankartı ve plastik borularını valize yerleştirdik ve 30 Nisan gecesi otele yerleştik. Haliç ve boğaz manzaralı odanın tadını çıkardık. Sabah saat 11.00 civarında ise penceremizden pankartı sarkıtıp bize müdahale etmeye gelen otel güvenlik görevlilerinin yanından gülümseyerek geçip otelden uzaklaştık.” Bu eylemin maliyetinin de 1 gecelik oda ücretinin 275 Avro, 30 Avro mini bar, 35 lira otopark ve 190 lira da pankart ücreti olduğu belirtildi.




CUMHURİYET GAZETESİ

Asla unutmadım




İstanbul Haber Servisi - 1 Mayıs 1977 katliamının tanığı, Uluslararası Arap Sendikaları Konfederasyonu (ICATU) Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed Bardan, 1977’deki katliama benzer pek çok katliama tanık olduğunu belirterek “1 Mayıs 1977’yi asla unutmadım” dedi. Bardan, DİSK’in önderliğinde oluşturulan 1 Mayıs kortejine de katılarak dün, 32 yıl aradan sonra Taksim Meydanı’nda kutlamalara katıldı.


Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) davetlisi olarak 32 yıl aradan sonra İstanbul’a gelen Filistinli Sendikacı Bardan, amacının 1 Mayıs’ı Türk emekçilerle birlikte kutlamak olduğunu söyledi.



Şiddet ve kargaşanın 1 Mayıs’ın önemine gölge düşürdüğünü de söyleyen Bardan, 1 Mayıs 1977’de de çok çoşkulu bir kutlamanın ölümlerle gölgelendiğini kaydetti. Bardan, anılarını özetle şöyle dile getirdi: “Binlerce kişi Taksim Meydanı’ndaydı. Başlarda büyük bir coşku ve disiplin vardı. Ben törende Kemal Türkler’in yanındaydım. Emekçilerin yanı sıra çok sayıda polis ve asker de alandaydı. Kemal Türkler konuşmasını yaparken az ötede biri vurularak yere düştü. O kişi ben olabilirdim ya da Kemal Türkler olabilirdi. Kısa süre içinde kalabalıkta kargaşa başladı. Birbiri ardına silah sesleri duyulmaya başladı. Kısa bir sürede yerlerde kanlar içinde yatan insanlar görülmeye başladı. Sonradan 34 kişinin öldüğünü yüzlerce kişinin de yaralandığını öğrendik. 1 Mayıs 1977 gününü asla unutmadım. Ne yazık ki o tür katliamlara çok yerde tanık oldum. Detaylar ve isimler farklı olabilir ama hepsinin arkasındaki eller aynıdır. Türkiyeli emekçilerin Filistin davasına yakın ilgi duyduklarını gördük. Aramızdaki ilişkilerin gelişmesi yolunda önemli bir adım oldu.”


Geçen yıl 1 Mayıs’ta yaşanan polis şiddetini televizyondan izlediğini ifade eden Bardan, “Geçen yıl İstanbul’da değildim. Olaylar çok üzücü” dedi.


Cumhuriyet Gazetesi



İSTANBUL (03.05.2009)- 1977 1 Mayıs'ının tanıklarından Arap Sendikaları Federasyonu Genel Sekreteri Mohammad Bdran gazetemize katliam anında gördüklerini anlattı. Katillerin cezalandırılmasını isteyen Bdran, Taksim'de kutlanan 1 Mayıs 2009 izlenimlerini de paylaştı.


1977 1 Mayıs'ının tanıklarından Arap sendikacı Mohammad Bdran, 1 Mayıs'ı 32 yıl sonra Taksim'de kutladı. Pangaltı'dan Taksim'e yapılan görkemli ve kararlı 1 Mayıs yürüyüşünde uluslararası delegasyon içerisinde yerini aldı. Arap Sendikaları Federasyonu Genel Sekreteri Bdran, tanık olduğu katliamı, kitlenin üzerine ateş açılmasını gazetemize anlattı. Bdran, 1 Mayıs 2009'u Taksim'de kutlamak isteyen işçi ve emekçilere yönelik polis saldırısını da lanetledi.


Katliamı yapanlar cezalandırılmalı

Bdran katliam anını şöyle anlattı: “77'deki 1 Mayıs'a DİSK beni de çağırmıştı. O zamanda Taksim'deki kutlamada birçok ülkeden delegasyon üyesi vardı. Ben, Kemal Türkler, Süleyman Çelebi ve birçok delegasyondan arkadaş Taksim'deydik. İşçiler 1 Mayıs'ı kutlamak için gelmişlerdi. 300-400 bin kişiydi sanırım. Biz yerlerimizi konuşmak için alırken kürsüde, Taksim'in birçok binalarından ateş açıldı. Biz yere yattık. Kemal Türkler arkadaşlar tarafından korundu. Tek bir yerden değil, birçok yerden ateş açıldı. Hepimiz yere yattık. 5-10 dk sonra ayağa kalktığımızda Taksim Meydanı'nda birçok kişinin öldüğünü ya da yaralandığını gördüm. Bazı işçiler kanlar içinde yerlerde savruluyordu. Ondan sonra işçiler, polisle çatışmaya başladı. Taksim Meydanı askerler tarafından kuşatıldı. Bu ateş açanlar ve katliamı yapanların kim olduğunun bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyorum”

'77'de ölmedim, şimdi gazdan öleceğimi sandım'
32 yıl sonra yine DİSK'in daveti ile İstanbul'a gelen Arap sendikacı, katliamın resimlerini görünce yaşadıklarını şöyle ifade etti. “Şimdi 32 yıl aradan sonra tekrar geldik işçilerle birlikte kutlamak için. Geldiğim gün bana eski resimleri gösterdiler, o anda aynı acıları yaşadım tekrar.”

Alana girmek isteyen kitleye yönelik devlet terörünü protesto eden Bdran, “1 Mayıs günü aynı şeyleri gördüm. İki saat yürümemiz için izin verdiler. Bir sürü gaz bombası ve onun benzeri şeyleri gördüm. '77'de silahlarla karşılaştık ölmedim ama şimdi gazdan öleceğimi zannettim.”
Taksim'i işçiler kazandı
Arap Sendikaları Federasyonu Genel Sekreteri Bdran şunları ifade etti: “O zamanla bu zaman arasındaki fark dün 5 binle çıktık, o zaman 400 bin insan vardı. Bu işçilerin kanlarıyla kazanılmıştır. Hükümetin kararıyla değil. İşçilerin mücadelesini bizim hakkımız bu kutlamalar. Bizim tek düşmanımız kapitalizm, aynı zamanda siyonizmdir. İsrail saldırılarında onlarda gaz kurşun ve her türlü şeyi atıyorlar, burada gaz atıyorlar. Filistin'de göz altına alınırsa bir kişi iki ay tutuluyor bayağı fark var. Türk halkına, sendikalara teşekkür ediyorum. Onlar bizim ülkenin özgürleşmesi için mücadele verdiler. '77'de saldırıyı yapanları sorumluların tutuklanmasını istedik, bunun için mücadele edeceğiz.

Daha çok uluslararası dayanışma
Bdran konuşmasının sonunda işçi sınıfının haklarını alabilmek için örgütlenmesi gerektiğini dikkat çekti. “Sendikalar çok önemli. Kapitalist tehditlere karşı mücadele etmemiz için şimdi daha çok uluslararası anlamda dayanışma lazım. 1 milyar insan fakirlik seviyesinde yaşıyor, milyonlarca insan işsiz ve işlerini hala kaybedenler var. Savaşa karşı birlikte mücadeleyi ve dayanışmayı büyütmek gerekiyor. Kendini, topraklarını özgürleştirmek isteyen herkes için geçerli.”


ATILIM