4 Mayıs 2009 Pazartesi

Erken büyüyen çocuklar


Adana ve Mersin’de bir yılda üç yüzü aşkın çocuk gözaltına alındı, işkence gördü, tutuklandı

Suçları daha çok taş ve slogan atmaktı. Yaşları 14 ile 17 arasındaydı. Halen üçü kız 51 çocuk cezaevinde, kimisi 37 yıldan yargılanıyor.


BERAT GÜNÇIKAN

Adana Adliyesi, 7. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonu önü. Duvara asılı, o gün görülecek duruşmaların listesinde yaklaşık on isim var, beşinin suç hanesinde “örgüt” yazıyor. Yargılanacaklardan üçü tutuklu, üçü tutuksuz altı kişi uluslararası sözleşmelere göre çocuk. Yaşları 14 ile 17 arasında değişiyor. Aileler mahkeme kapısının önünde, tutuklu çocuklar aşağıda nezarethanede.

İlk kez duruşmaya çıkacak olanlar tedirgin, avukatlarına sorular yağdırıyor. Yanıtlar “mahkemecilik” oyununda veriliyor. Hayali bir duruşma sahnesi yaratılıyor, avukat çocuklara duruşmada nasıl davranacaklarının provasını yaptırıyor.

Sadece Adana ve Mersin’de 2008 Şubat’ından bugüne 300’ü aşkın çocuk tutuklandı, şu anda üçü kız 51 çocuk cezaevinde. Peki, kim bu çocuklar? Adana ve Mersin’de görüştüğümüz avukatların anlattıklarını, tahliye olmuş, duruşmalarının sonucunu bekleyen iki çocuk ile tutuklu çocukların aileleri doğruluyor. Çocukların hemen hepsi, 1990’lı yılların ilk çeyreğinde korucu olmayı reddettikleri için köyleri yakılan ve sürülen ailelerin çocukları. Yine hemen hemen hepsi şimdi bulundukları kentlerde doğsalar da geçmişleri yoksulluk ve yoksunluk olarak peşlerini bırakmıyor. Mersin’de, daha sonra provokasyon olduğu belgelenen bayrak yakma olayından sonra artan milliyetçi saldırılar da çocuklarda doğal bir refleks yaratıyor: Beni burada istemiyorlar! Anmalarda, cenazelerde, protestolarda ya da kutlamalarda polise, panzere taş atan, otomobil yakan, molotofkokteyli ve slogan atanlar da işte bu çocuklar…

Okuma isteğini yitirdi

Hemen hemen hepsi okuyor ve çalışıyor. Ağustos 1994 doğumlu F.Ö’nün sorgulama tutanağında, “işyeri” adresi olarak verilen adres “Alsancak Lions İlköğretim Okulu No: 335”. Firaz yaklaşık iki aydır cezaevinde. Avukat olmayı düşlerken polis panzerine taş attığı gerekçesiyle on yıla yakın ceza alabilir. Y. A, ise 17 yaşında ve üç ay, on gündür cezaevinde. Y., Adnan Özçelik Anadolu Lisesi’ni 15. olarak kazanmış, ama kimliği ve 1 Mayıs’ta gözaltına alınması nedeniyle okulda baskı görmüş, MHP’li öğrenciler tarafından dövülmüş. Babası Ahmet Akgül oğlunun burs sınavını da kazandığını, baskıları bertaraf edemeyince, aklında “neden” sorusuyla, kaydını devlet okuluna aldırdığını, bu arada okuma isteğini yitirdiğini söylüyor.

Tedavi göremiyor

Ş.Ö, sedef hastası ama üç aydır tedavi göremiyor, çünkü o da Pozantı Cezaevi’nde. Meslek lisesinin kaportacılık bölümünde okuyor, bir kaportacıda da çalışıyordu. Annesi Fadile Özbay, ilk kez duruşma salonunda görmüş oğlunu, kafasındaki şişlikleri, ayağını sürüyerek yürümesini. Cezaevindeki ilk görüşte ise ağlayarak anlatmış yaşadıklarını, nasıl dövdüklerini, kafasına nasıl vurduklarını. Ş. 16 yaşında. O da taş atmaktan suçlanıyor, ama annesi amcasından dönerken gözaltına alındığını, polisin yerde bulduğu bir eldiveni eline zorla giydirdiğini ve diğer eylemciler arasına kattığını söylüyor.

Yüzü aşkın çocuğun ilk sorgulamasında bulunan avukat Cemşit Tabak’ın tespiti, çocukların örgütü bilmediği, slogan ve taş atmayı bir oyun olarak gördükleri… Bu nedenle verilen cezaların ağırlığını anlamakta zorlanıyor.


Y.K. ANLATIYOR

‘Suçum Gündem gazetesi satmaktı’

Adım Y.K. 16 yaşındayım Mersin’de yaşıyorum. Ailem Şırnaklı. Köyümüz yakıldığı için daha ben doğmadan buraya gelmişler. Ben, 2008’in 29 Mart’ında gözaltına alındım. Terörle Mücadele’ye götürüldüm, dövüldüm, hakarete uğradım. Adli Tıp’a gittik, polisler “bu siyasi” deyince bir de doktor vurdu. Suçum Gündem, Demokrasi gibi gazeteler satmaktı. Beni şubede üç dört gün daha beklettiler, her yeni geleni benimle aynı dosyaya kattılar. Sonunda mahkemeye çıkarıldık ve tutuklandım. Pozantı Cezaevi’ne götürüldüğümde çırılçıplak soyuldum. Ellerime on beşer kez pimapen copla vuruldu. Sonra da morarmasın diye suya tuttular.

Sonradan öğrendim ki bu her gelene yapılan bir uygulamaymış. Cezaevinde de dayak ve küfür vardı, sayımda gelir, pat küt vururlardı. Gece 12’de gelip aramızdan birini “karanlık oda”ya götürüyorlardı. Gardiyanlar benim de burnumu ve parmağımı kırdılar. Asker kulesine taş atmakla suçlayıp bir arkadaşımın üzerine sıcak su döktüler, oysa kule bizim koğuşumuza çok, ama çok uzaktı.

‘6 kişilik koğuşta 12 kişi kalıyorduk’

Koğuşlar altı kişilikti ama biz 12 kişi kalıyorduk. Avlu sabahtan akşama açıktı, bazı arkadaşlar volta atardı ama ben volta atmayı sevmedim. Boncuk işi yaptım, bileklik, cüzdan, çerçeve… Bilekliğe kelepçe ve kuş desenleri işledim. Ailemiz idareye para yatırır, biz de o paradan alışveriş yapardık, bir top kek, bir bağ boncuk iki liraydı. Yemeklerimiz güzeldi, sabah kahvaltıda peynir, yumurta, reçel, bal, zeytin vardı, öğlen ve akşamları genellikle barbunya ve pilav çıkıyordu. Yemeklerimizde et vardı, ama sadece kemiği. Kütüphaneden kitap alıyor, okuyorduk. En son, yazarı kim bilmiyorum, Kürtler’e başlamıştım, çok kalındı, bitiremedim. Kütüphanede açık saçık kitaplar da vardı ama ben hiç okumadım. Diğer koğuştaki arkadaşlarla duvardan duvara, kanalizasyondan kanalizasyona haberleşiyorduk. Bazen yazdığımız mektubu sabuna sarıp öteki avluya atıyorduk. Haftada bir gün, bir saat spor yapıyor, futbol ya da voleybol oynuyorduk. Duruşmaya giderken yediden dokuza kapı altında bekletiliyor, adliyede de nezarethanede tutuluyorduk. İki kişilik yerde sekiz-on kişiyi bekletiyorlardı.

‘İtip kakıyorlardı’

Duruşmayı beklerken cezaevinden yanımızda götürdüğümüz ekmek, domatesleri yiyorduk… Mahkemeye gidiş ve dönüşte ellerimizi kelepçeliyor, iteleyip kakalıyorlardı. Davam sürüyor, altı yıl, üç ay istiyorlar. Bakalım ne olacak? İçerdeyken pek bir şeyi özlemedim, ama dışarıda en çok gardiyanlarla dalga geçmeyi özledim. Sayımda gardiyan dik dur diyordu, ben bile bile kendimi gevşetiyordum. O tokat atıyordu, ben eğiliyordum, tokadı arkadaki arkadaşıma geliyordu. Arkadaşım kızmıyordu, biz hiç kavga etmiyorduk, çünkü kardeş gibiydik.
Görüşlerde ailemizle Kürtçe konuşmamız yasaktı, konuştuğumuz an, telefon kesiliyordu. Ben konuşuyordum, onlar kesiyordu...


Cumhuriyet Gazetesi

Hiç yorum yok: