2 Ocak 2009 Cuma

viva la revolución





Küba Devrimi 50 yaşında...



Küba halkı, devrimin 50. yılını kutladı. Kutlamalarda, ABD kuşatmasına karşı direnişin devam edeceği mesajı verildi. Fidel Castro, Granma'da yayınlanan mesajında Küba halkının kahramanlığını kutladı.




Kutlamaların merkezi olan Santiago kentinde, gösterilere yüz binlerce kişi katıldı. Devlet Başkanı Raul Castro, Santiago kentinde Küba lideri Fidel Castro'nun 1 Ocak 1959 tarihinde diktatör Fulgencio Batista hükümetinin devrildiğini ilan ettiği balkondan halka seslendi. Kutlamalara, Fidel Castro rahatsızlığı nedeniyle katılamadı.





Raul Castro, ABD'yi ima ederek "düşmanın" saldırgan, hain ve baskın olmayı sürdürdüğünü, gelecek 50 yılda da bu mücadelenin devam edeceğini belirtti. Raul Castro, "kimseyi korkutmaya çalışmıyorum, gerçek bu" diye konuştu.
Raul Castro, Fidel Castro'nun vazgeçilmez olduğunu belirterek, eski konuşmalarından pasajlar sunarken kitle, “Yaşasın Küba, Yaşasın Devrim, Yaşasın Fidel” sloganlarını attı.


Fidel Castro'nun mesajı yayınlandı






2006'da bağırsak ameliyatı geçirmesinin ardından yetkilerini devreden Fidel Castro da, Küba Komünist Partisinin yayın organı Granma gazetesinde kısa bir mesaj yayınladı. Castro, mesajında "devrimin 50. yıl dönümü nedeniyle kahraman halkı kutladığını" söyledi.






Latin ülkeleri de Küba'yı selamladı



Bu arada, Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, Küba devriminin 50. yıl dönümünü kutladı. Chavez, konuşmasında "Küba için ağlarız, Küba için savaşırız, Küba için dövüşerek ölmeye hazırız" dedi. Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales de, devrimi selamladığını söyledi. Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega ise bir mesajla devrimin yıl dönümünü kutlarken, Küba'ya uygulanan ambargonun sona erdirilmesini istedi.






Bu yazı Atılım'dan alınmıştır...

"Bu Küba'ya saldırı sayılır"




Jose Marti Küba Dostluk Derneği, Uluslararası PEN'in yeni yılda destek verilmesi için kamuoyuna duyurduğu "Hapiste Olan veya Mağdur Edilen Yazarlar" listesinde en çok Küba'dan isim bulunmasına karşı çıkıyor.

Selcen Aksel



Jose Marti Küba Dostluk Derneği, ‘Hapiste Olan veya Mağdur Edilen Yazarlar’ listesine itiraz ediyor.


Yapılan açıklamada, PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi Direktörü Sara Whyatt’ın hazırladığı listede bulunan 16 ülkeden 66 ismin 25’inin ülkelerinden olmasının Küba’ya yönelik bir saldırı olduğu belirtiliyor. Türkiye PEN’ini “öncelikle El-Bağdadiye televizyonu muhabiri Muntazar el Zeydi’nin, Irak’ta 2 yıldır ABD ordusunun elinde tutuklu bulunan Associated Press foto muhabiri Bilal Hüseyin’in veya ABD hapishanelerindeki şair Antonio Guerrero’nun durumunu izlemeye” çağıran dernek adına konuşan İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Gülzerin Kızıler, Türkiye PEN’inin Uluslararası PEN ile aynı çizgide olmayabileceğini düşündüklerini söyleyerek bu konuda bir adım atılmasını beklediklerini ekliyor.

"25 ismin yer alması da bir saldırı"



Jose Marti Küba Dostluk Derneği’nin açıklamasında, insan hakları kavramının, emperyalistlerce Küba’ya saldırı için bir silah olarak haksızca kullanıldığı da belirtiliyor ve bu çerçevede şu noktaların altı çiziliyor: “ABD’nin siyasi etkisi altında faaliyet gösteren BM İnsan Hakları Komisyonu’nun yerine oluşturulan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi de Küba’da insan hakları incelemelerine devam etmeme kararı almıştır. Küba bu kararı tarihi bir zafer olarak ilan etmiştir. Bu listede Küba’dan 25 ismin yer alması da aynı türde bir saldırıdır”. Ayrıca, Küba’da yazarlık ve gazetecilik yaptıkları iddia edilen isimler arasında, ABD çıkarlarının hizmetinde olanların bulunduğu, bunların bazılarının paralarının terör örgütü FCNA ve Miami mafyasınca ödendiği de belirtiliyor.




Konuyla ilgili görüşünü aldığımız PEN Türkiye Başkanı Tarık Günersel, Türkiye şubesi olarak olduğu gibi iletmeleri gerektiğini; çalışmalarına büyük saygı duydukları Jose Marti Küba Dostluk Derneği’nin bu konunun uluslararası merkez düzeyinde çözüme kavuşması için adım atmasının kendilerini de sevindireceğini belirtiyor. “Listenin böyle bir tepki alacağını tahmin ettiğim halde, görevim gereği aktardım” diyen Günersel, listede PEN’in kriterlerine göre yer almaması gereken kişilerin adlarına yer verilmişse, uluslararası merkeze ulaşılarak bu konuda girişimde bulunulması gerektiğini ekliyor.





Cumhuriyet Gazetesi

İşte bizim anarşistler...



Anarşizm Yunanistan’daki isyanla birlikte tüm dünyada yükselen değer haline geldi. Konu genellikle hep kulak dolgunluğuyla edinilen bilgiler içeriyordu. En iyisi merak edilenleri Türkiye’deki anarşistlere sormaktı. Anarşist camianın içinde son dönemde en dikkat çeken topluluk Ahali, lisede örgütlenen anarşistlerin oluşturduğu Lise Anarşist Faaliyet ve kendini “erken Marksist geç anarşist” diye tanımlayan 46 yaşındaki bir avukat kendi anarşist hikâyelerini ve anarşinin bu topraklardaki yolculuğunu anlattı.


Deniz Ülkütekin


Yunanistan’da hükümet ve polis güçlerine karşı yürütülen eylemler medyaya eski bir sözcüğü anımsattı: Anarşi. Türkiye’de terörle eşanlamlı tutulan ve politikanın tamamen dışına itilen kavram son bir ayda itibarını yeniden kazandı. 20 Aralık’ta Taksim meydanında tüm dünyadaki anarşistlerle ortaklaşa düzenlenen “Unutmayacağız, affetmeyeceğiz” eylemi, öncesinde Yunanistan Konsolosluğu’na yapılan saldırı ülkemizde de anarşist örgütlenmelerin kamuoyunda yer almasını sağladı. İnsanların merakı yeni sorular getirdi. Kimdir bu anarşistler, düşünceleri nelerdir?


Ahali, anarşist camia içinde yeni örgütlenen bir oluşum. Kendileriyle mekânlarında buluştuğumda eylem için pankart hazırlıyorlardı. Sözü önce Çiğdem aldı. 29 yaşında ve şu sıralar işsiz. Çalıştığı zaman ise geçici işleri tercih ediyor. Konu Türkiye’de anarşist hareketin geçmişiyle açılıyor.


Türkiye’de anarşinin sosyalizm gibi köklü bir geleneği olmadığını söylüyor Çiğdem. 80’li yıllarda yazılı metinlerle birlikte ufak ufak büyüyen bir camia oluşmuş. Ancak bu camia anarşiyi daha çok düşünce bazında yaşarken bugüne uzanan ayrışmaları birilerinin kara bayrağı sokaklarda dalgalandırmak istemesiyle ortaya çıkmış. Bugün ise anarşizm içinde olan, pratikleri anarşizmle örtüşse de kendilerini anarşist olarak görmeyen onlarca oluşum var. Geceleri resepsiyonist olarak çalışan Serkan’a göre aslında pratikte çok fark yok. Özgürlükçü Marksistler gibi grupların eylemlerinin kendi düşüncelerine denk düştüğü kanısında. Ancak teorik farkı ortaya koyanın karşı taraf olduğunu söylüyor. Bugüne kadar dar bir çerçevede gelişen anarşinin bu kadar farklı açılımlar üretmesi bir yandan güzel. Çiğdem de kitlesel mücadeleye dönüşmemesine karşın Türkiye’deki anarşinin kendi söylemlerini üretmesinin önemli bir ayrıntı olduğunu düşünüyor. Ancak fikirsel anarşistler ve benimsediklerini gündelik hayatına yansıtmaya çalışanlar arasında bir fark olduğu da gerçek. Yine de Serkan anarşizmi benimseyip kitleden çok da farklı bir hayat yaşamayanlara, otoriteyle yakın bağ kuranlara da “anarşist değil” demiyor. Bu tip sorular karşısında sıkıştıklarını, çünkü anarşizmin pratiğe yansımalarının henüz tam oturmadığını söylüyor. Bu da doğal olarak bir gelenek ve kültür problemi. Tıpkı Çiğdem’in verdiği örnekteki gibi, “Yunanistan’da bir işgal kültürü var” diyor “öğrenciler okullarını, işçiler de çalıştıkları fabrikaları işgal edebiliyor”.


Ahali grubundan konuştuklarımız anarşizmden edindikleri birikimleri olabildiğince günlük hayatlarına yansıtmaya çalışıyorlar. Geçici işleri, komünal hayatı tercih ediyor, böylece otoriteye ödedikleri paraları minimuma indirmeye çalışıyorlar. 28 yaşındaki Gürşat yapmak istediklerini “Toplumun baskısından olabildiğince uzak kalmaya, bunun mümkün olduğuna, komün yaşanabileceğini göstermeye çalışıyoruz” diyerek özetliyor. Serkan’a göre aslında geçici işler kendi tercihleri değil Türkiye’deki anarşistlerin aktif olarak eylem yaparken aynı zamanda ekonomik sorunlarını çözmeyi başaramadığını söylüyor. O sabah vardiyasını devrettikten sonra üç saatlik bir uyku uyuyor ve günün geri kalanını müdahil oldukları sorunlarla uğraşmakla geçiriyor. Bu sorunlardan biri kot taşlama işçilerinin eylemi. Deneyimli olmamalarına rağmen işçi eylemlerine yaklaşım tarzları son derece ilgi çekmiş. “Olabildiğince sert durmaya çalıştık” diyor Serkan. “Çünkü çeşitli yerlerden gelen telefonlar bunun bir eylemden yardım kampanyasına dönüşmesine sebep olabilirdi”. İşçiler olaydan sonra anarşist olduklarını öğrenmelerine karşın aralarına katılan bu yeni grubu hiç yadırgamamış. İlginç olan merkez yakın sol oluşumların ve emeği ön plana alan örgütlerin bile başaramamış olduğu bir kaynaşmayı işçilerle gerçekleştirebilmeleri. Gürşat da otoritenin giremeyeceği alanlar yaratmaktansa kendilerinin girebileceği alanları çoğaltmaları gerektiğini savunuyor ve devam ediyor “Türkiye’de solun içinde bulunduğu muhalefet ciddi bir güçsüzlük içinde. Bugün Türkiye’de de insanlar otorite tarafından öldürülüyor. Ancak halkı eyleme yönlendirecek mekanizmalar sessiz kalıyor. Biz doğalgaz zamlarını kapitalizmi çok iyi çözdüğümüzden protesto etmiyoruz. Kendimiz de insanların yaşadığı zorlukları yaşıyoruz. İnsanları anarşist olmaya değil, isyan etmeye teşvik ediyoruz.”


OKULDA ANARŞİ


Fotoğraf vermedikleri için yazmak gerek, Özgür erkek Deniz ise kız. İkisi de 16 yaşında ve öğrenci. Lise Anarşist Faaliyet örgütlenmesi içinde yer alıyorlar. Özgür’ün anarşi kavramıyla tanışması evde tesadüfen gördüğü bir kitap sayesinde olmuş. Kitap belki tesadüfen ordaymış ama Özgür’ün talepleri bu tesadüfün doğmasında önemli rol oynamış. “ÖSS’yi kazanacağım, üniversitede okuyacağım ve iyi bir işe gireceğim. Ben böyle bir hayat istemiyordum ki” diyor. Belki de lise öğrencisi olarak baskıyı ve otoriteyi en derinden hissedenlerden. Bu davranışlarına da yansıyor, öğretmenlerin dediklerini yapmıyor, öğlen yemeği için okuldan kaçıyor, trene kaçak biniyor. Bir keresinde bir bekçi kendisini görmüş, “Niye buradan biniyorsun” diye sormuş “para yoksa biz seni geçirelim ama kaçak binerken biri görürse beni işten atar”. Özgür orada yaptıklarını sorgulamış. Yine de yanlış yaptığını düşünmüyor. Zaten genelde parası olmuyormuş, ailesi para verdiğinde de harcayacağı yerler önceden belirliymiş.



Deniz’in hikâyesi biraz daha farklı, onun muhalifliği biraz da aileden geliyor. Anarşizmle tanışmadan önce de eylemlere ablasıyla birlikte gidermiş. İnsanların aynı amaç için bağırması hoşuna gidiyormuş. Belli bir birikim edinince eylem ve düşünce arasında daha fazla denge kurmaya çalışacağını ve heyecanını biraz olsun kaybedebileceğini söylüyorum. “O heyecan hep artıyor, çünkü yaş ilerledikçe değişik sorunlarla karşılaşıyorsun, bu da anarşist bir dünya hayalinin artmasına sebep oluyor” diye karşılık veriyor. Her ikisinin de çelişkisi zamanlarının büyük bölümünü sistemine karşı çıktıkları okulda geçirmek. İkisi de ağız birliği etmişcesine “Ben aslında okula anarşizmi anlatmak için gidiyorum” diyor. En sık karşılaştıkları tepki ise korku. Özgür “İnsanlar ist ya da izmle biten kelimeleri duyunca korkuyor” diyor.




Okul dışı zamanlarda ise komünal bir yaşam ve dayanışma için mücadele ediyorlar. Aslında yaş da bireysel hiyerarşiyi kurmak için en büyük silahlardan biri. Özgür, anarşist grubun içinde yaşı nedeniyle tecrübe bombardımanına tutulmamış, daha doğrusu ezilmemiş.



ERKEN MARKSİST GEÇ ANARŞİST


46 yaşındaki avukat Ali aynen bu cümleleri söylüyor: Erken Marksist, geç anarşist. 1980’e kadar Marksistmiş ama içinde otoriteye karşı hep bir itaatsizlik ve buyurgan ilişkilere karşı alerji varmış. Merkeziyetçiliği kabullenen yoldaşlarının arasında hep biraz yabani kalmış, bu yüzden de hiçbir zaman diğerleri gibi bir örgüt yaşantısı olmamış. Yine de kitapların toplandığı 1980 Aralık’ında William Reich’la tanışana kadar anarşist sorgulamalardan uzakmış. Elbette aile ve eğitim gibi konularda çelişkiler yaşamış. 1986’da Kara dergisiyle anarşist hareketin içine sızmış, bugüne kadar neredeyse tüm anarşist oluşumların içinde yer almış. Kavramı bir ideolojiden daha çok burjuva ahlakına karşı alternatif bir ahlak olarak görüyor. Gerçekten de çevreden kadın haklarına savaş karşıtlığına kadar çeşitli alanlarda yapılan çalışmalarla anarşizm hayatın her noktasına dokunabiliyor. Ali’yi çeken yanı da bu. “Marksizmde genelde teori konuşulur, anarşizmde ise duygu daha ön planda, beni çeken de bu yönü oldu” diyor.


Cumhuriyet Pazar Dergi / 28 Aralık 2008