Ahali, anarşist camia içinde yeni örgütlenen bir oluşum. Kendileriyle mekânlarında buluştuğumda eylem için pankart hazırlıyorlardı. Sözü önce Çiğdem aldı. 29 yaşında ve şu sıralar işsiz. Çalıştığı zaman ise geçici işleri tercih ediyor. Konu Türkiye’de anarşist hareketin geçmişiyle açılıyor.
Türkiye’de anarşinin sosyalizm gibi köklü bir geleneği olmadığını söylüyor Çiğdem. 80’li yıllarda yazılı metinlerle birlikte ufak ufak büyüyen bir camia oluşmuş. Ancak bu camia anarşiyi daha çok düşünce bazında yaşarken bugüne uzanan ayrışmaları birilerinin kara bayrağı sokaklarda dalgalandırmak istemesiyle ortaya çıkmış. Bugün ise anarşizm içinde olan, pratikleri anarşizmle örtüşse de kendilerini anarşist olarak görmeyen onlarca oluşum var. Geceleri resepsiyonist olarak çalışan Serkan’a göre aslında pratikte çok fark yok. Özgürlükçü Marksistler gibi grupların eylemlerinin kendi düşüncelerine denk düştüğü kanısında. Ancak teorik farkı ortaya koyanın karşı taraf olduğunu söylüyor. Bugüne kadar dar bir çerçevede gelişen anarşinin bu kadar farklı açılımlar üretmesi bir yandan güzel. Çiğdem de kitlesel mücadeleye dönüşmemesine karşın Türkiye’deki anarşinin kendi söylemlerini üretmesinin önemli bir ayrıntı olduğunu düşünüyor. Ancak fikirsel anarşistler ve benimsediklerini gündelik hayatına yansıtmaya çalışanlar arasında bir fark olduğu da gerçek. Yine de Serkan anarşizmi benimseyip kitleden çok da farklı bir hayat yaşamayanlara, otoriteyle yakın bağ kuranlara da “anarşist değil” demiyor. Bu tip sorular karşısında sıkıştıklarını, çünkü anarşizmin pratiğe yansımalarının henüz tam oturmadığını söylüyor. Bu da doğal olarak bir gelenek ve kültür problemi. Tıpkı Çiğdem’in verdiği örnekteki gibi, “Yunanistan’da bir işgal kültürü var” diyor “öğrenciler okullarını, işçiler de çalıştıkları fabrikaları işgal edebiliyor”.
OKULDA ANARŞİ
Fotoğraf vermedikleri için yazmak gerek, Özgür erkek Deniz ise kız. İkisi de 16 yaşında ve öğrenci. Lise Anarşist Faaliyet örgütlenmesi içinde yer alıyorlar. Özgür’ün anarşi kavramıyla tanışması evde tesadüfen gördüğü bir kitap sayesinde olmuş. Kitap belki tesadüfen ordaymış ama Özgür’ün talepleri bu tesadüfün doğmasında önemli rol oynamış. “ÖSS’yi kazanacağım, üniversitede okuyacağım ve iyi bir işe gireceğim. Ben böyle bir hayat istemiyordum ki” diyor. Belki de lise öğrencisi olarak baskıyı ve otoriteyi en derinden hissedenlerden. Bu davranışlarına da yansıyor, öğretmenlerin dediklerini yapmıyor, öğlen yemeği için okuldan kaçıyor, trene kaçak biniyor. Bir keresinde bir bekçi kendisini görmüş, “Niye buradan biniyorsun” diye sormuş “para yoksa biz seni geçirelim ama kaçak binerken biri görürse beni işten atar”. Özgür orada yaptıklarını sorgulamış. Yine de yanlış yaptığını düşünmüyor. Zaten genelde parası olmuyormuş, ailesi para verdiğinde de harcayacağı yerler önceden belirliymiş.
Deniz’in hikâyesi biraz daha farklı, onun muhalifliği biraz da aileden geliyor. Anarşizmle tanışmadan önce de eylemlere ablasıyla birlikte gidermiş. İnsanların aynı amaç için bağırması hoşuna gidiyormuş. Belli bir birikim edinince eylem ve düşünce arasında daha fazla denge kurmaya çalışacağını ve heyecanını biraz olsun kaybedebileceğini söylüyorum. “O heyecan hep artıyor, çünkü yaş ilerledikçe değişik sorunlarla karşılaşıyorsun, bu da anarşist bir dünya hayalinin artmasına sebep oluyor” diye karşılık veriyor. Her ikisinin de çelişkisi zamanlarının büyük bölümünü sistemine karşı çıktıkları okulda geçirmek. İkisi de ağız birliği etmişcesine “Ben aslında okula anarşizmi anlatmak için gidiyorum” diyor. En sık karşılaştıkları tepki ise korku. Özgür “İnsanlar ist ya da izmle biten kelimeleri duyunca korkuyor” diyor.
Okul dışı zamanlarda ise komünal bir yaşam ve dayanışma için mücadele ediyorlar. Aslında yaş da bireysel hiyerarşiyi kurmak için en büyük silahlardan biri. Özgür, anarşist grubun içinde yaşı nedeniyle tecrübe bombardımanına tutulmamış, daha doğrusu ezilmemiş.
ERKEN MARKSİST GEÇ ANARŞİST
46 yaşındaki avukat Ali aynen bu cümleleri söylüyor: Erken Marksist, geç anarşist. 1980’e kadar Marksistmiş ama içinde otoriteye karşı hep bir itaatsizlik ve buyurgan ilişkilere karşı alerji varmış. Merkeziyetçiliği kabullenen yoldaşlarının arasında hep biraz yabani kalmış, bu yüzden de hiçbir zaman diğerleri gibi bir örgüt yaşantısı olmamış. Yine de kitapların toplandığı 1980 Aralık’ında William Reich’la tanışana kadar anarşist sorgulamalardan uzakmış. Elbette aile ve eğitim gibi konularda çelişkiler yaşamış. 1986’da Kara dergisiyle anarşist hareketin içine sızmış, bugüne kadar neredeyse tüm anarşist oluşumların içinde yer almış. Kavramı bir ideolojiden daha çok burjuva ahlakına karşı alternatif bir ahlak olarak görüyor. Gerçekten de çevreden kadın haklarına savaş karşıtlığına kadar çeşitli alanlarda yapılan çalışmalarla anarşizm hayatın her noktasına dokunabiliyor. Ali’yi çeken yanı da bu. “Marksizmde genelde teori konuşulur, anarşizmde ise duygu daha ön planda, beni çeken de bu yönü oldu” diyor.
Cumhuriyet Pazar Dergi / 28 Aralık 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder