Birgün Gazetesi'nin 19 Aralık Operasyonu ile ilgili sorularına verdiğim yanıtlar...
20 Ekim 2000 günü başlayan ölüm orucu eylemi ve 19 Aralık ölümlü operasyonu sürecinde, Cumhuriyet Gazetesi’nin İstihbarat Servisi’nde çalışıyordum. Cezaevi haberleri öncelikle benim sorumluluğum altındaydı ve zaten hâlihazırda uzmanlık alanım da toplumsal olaylar idi. Bunun dışında 12 can alan 1996 Ölüm Orucu Direnişini de Cumhuriyet Gazetesi muhabiri olarak ben takip etmiştim. Katliamdan çok çok önceleri ülkeyi yönetenler, hücrelere “oda sistemi” gibi masum bir ad takarak gelecekteki kan banyosuna zemin hazırlamışlardı. Cezaevlerinde yapılması planlanan bu değişiklik esnasında ortada henüz F tipi hapishaneler yoktu. Hiç unutmam, TAYAD’lı aileler, gazeteye gelerek yarınlara dair korkularını bana anlatmışlardı. Onlar, evlatları için çırpınıyorlardı. Neyse… İçerde ve dışarıda ölüm orucu başladı ve ben de istisnasız her gün haber yaptım. Eşzamanlı 19 Aralık Operasyonu’nun gerçekleştiği cezaevlerinde, Küçükarmutlu ve Alibeyköy direniş evlerinde yaşananlara tanıklık ettim. “Diri diri yakılanlar”, oluk oluk akan kan, anaların dinmeyen gözyaşları, gözler önünde eriyen bedenler ve hafızalarını yitiren gençler… Türkiye, 2000’li yıllara zor ve zulüm ile girmişti.
2 - Gazeteniz nasıl gördü yaşananları. Bir gazeteci olarak düşünürseniz sizce nasıl görülmeliydi?
Sansür duvarının yükseldiği o amansız günlerde, Cumhuriyet Gazetesi, ulusal basın içinde en doğru haberleri veren bir iki gazeteden biriydi. Benim dışımdaki diğer mesai arkadaşlarım, Ankara, İzmir büroları ve korkunç bir ironiyle “Hayata Dönüş” adı verilen kanlı baskının gerçekleştiği kentlerdeki meslektaşlarım, canlarını dişlerine takarak çalıştılar. Devlet kapıları yüzlerine kapanan aileler, çocuklarının akıbetini öğrenmek için bize koştular. Haftalık izin dahi yapmadan iki buçuk ay süreyle gece gündüz çalıştım. O dönemi bir gazeteci olarak düşünüyorum ve evet; başta Adalet Bakanlığı’nın tüm karşı çıkışları olmak üzere hiçbir olumsuzluk ve baskı, objektif ve halktan yana haber adına ne beni ne de Cumhuriyet Gazetesi’ni asla yıldıramadı.
3 - Aradan 8 yıl geçti. Geri dönüp baktığınızda bir gazeteci olarak değil de bir insan olarak neler hissediyorsunuz şimdi?
Yunanistan’da halkın bir yaşam uğruna kalkıştığı isyanı görüyorum, ülkemiz ve yarınlarımız adına içim acıyor. Belleğimde kalan 8 yıl öncesine ait en baskın şey, sanırım istisnasız her şeye sırtına dönen inadına suskun bir toplumun varlığı olsa gerek. Nedensiz bir korku dağının eteklerinde, özgür düşünce ve meydanları boş bırakmama kararlılığı yok olmuş, yurttaşlar resmen esir düşmüştü. Diyeceğim o ki, 8 yıl önce hepimizin vicdanı yara almış, duyarsızlık almış başını yürümüştü. Bugün de değişen bir şey yok ya… O da başka bir hikâye… Dile kolay, toplamda 2285 güne yayılan bu direniş, 122 can almış, 600’ü aşkın insanı sakat bırakmıştı. -The New York Times; Modern Tarihin En Uzun Eylemi- Sadece 19 Aralık kanlı baskınında ikisi asker 32 kişi yaşamını yitirmişti. Gazeteci olarak haber yapmak dışında ne yapabilirim diye düşündüm. Ve sonra oturdum ve tecrit isimli cezaevleri gerçeğini dillendirmeye çabaladığım ‘Sessizliğe Karşı’yı (Ant Kitap / 448 syf) yazdım. Kitabım baskıya girdiği 22 Ocak 2007 günü ölüm orucuna ara verildi. Sonuçta; umut ediyor ve inanıyorum, toplumsal muhalefeti hatırlayacağımız günler de gelecek. İşte o vakit, herkes eteklerindeki taşı dökecek ve yakın tarihimizi masaya yatıracağız. Sessiz çığlıklar atmak yerine güzel bir gelecek için hesaplaşmayı da öğreneceğiz.
MEDYA, 19 ARALIK OPERASYONUNDA DEVLETE ARKA ÇIKTI, ‘HAYATA’ DÖNMEDİ
Halkın Gazetesi Birgün'de çıkan Aysel Kılıç ve Ayşegül Savaşta imzalı, "19 Aralık 2000 tarihindeki 'Hayata Dönüş Operasyonu'nun 8. yıldönümünde, yaşananların sessiz tanıklarından gazeteciler, o döneme ilişkin 'Medyanın katliamcılara verdiği propaganda desteği sayesinde gerçeklerin halktan saklandığı' ortak görüşünde birleşiyor." konulu haberin linki alttadır.
http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1229642721&year=2008&month=12&day=19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder