Berat Günçıkan
Seyrediyoruz. Yunanistan’da gençler polisin on beş yaşındaki bir genci öldürmesini protesto ederken ülkeyi ateşe veriyor, sistemi simgeleyen bütün vitrinleri alaşağı ediyor, dahası yılbaşı çamını yakıp geçmişlerini, geleceklerini, gelenekleri, aldatmacaları, her şeyi ama her şeyi parçalıyor. İhtimal akıllarında yenisine dair güçlü bir alternatif de yok, ateş kendilerini nereye sürüklerse oraya gidecek, yeniyi yolda arayacaklar. Önemli olan şimdi, bugün, içlerinden birinin öldürülmesi hayatlarına konan ambargonun yarattığı öfkeyi patlattı. Çünkü biliyorlar ki kendilerini hesaba katmayan bir gelecek, gelecek değil!
Bizdeki gençler mi? Aman canım, sadece aptal, tüketici bir güruh! Okumazlar, düşünmezler, sormazlar, kendilerini kurtarmaktan başka hiçbir şeyi dert edinmezler… Bizdeki gençler birer hayal kırıklığı, bedbaht yaşlı hayatların turnusol kâğıdıdır! Bilgeliği değil bilginin iktidarını kuranlara biatla ölçülür hayatlarının manası. Biat yoksa gençlik de yoktur…
Bu yüzden talep eden, kıran, döken, başka türlü düşünen, başka bir hayatın mümkün olduğunu dillendiren genç haindir. Polis kurşunuyla sakatlanmışsa Ferhat Gerçek gibi ya da Engin Çeber gibi öldürülmüşse, hak etmiş demektir. Aileye, devlete, dine kalkan eller kırılmalıdır, kırılır. Demokrasi talebini bile vatana ihanetle eş tutanlar için ağzını eşitlikten, özgürlükten yana açan her genç çarmıha gerilmelidir, gerilir.
Hatırlasanıza, 1996 1 Mayıs’ında polisin şiddeti görmezden gelinip laleleri çiğneyen gençlerin lanetlenmesini... Bu lanetleme bir insan hayatını bitkiden daha kıymetli görmekten değil, bir tarla dolusu bitki gibi, sessiz, rüzgâra göre eğilip bükülen gençlik görme sevdasındandı. Daha dün yoksunluklarını, yoksulluklarını otomobilleri yakarak çıkaran gençleri topyekûn bölücülükle, vatan hainliğiyle suçlayanlar, malı insan hayatının önüne koyup, polis kurşunlarıyla öldürülenlere, sakatlananlara “layığını buldu” diyenler gözleri bu sevdayla dönenlerdi…
Çünkü bu ülke gençlerini, kendi çocuklarını hiç sevmedi. Sevginin bir cesaret ve özgürlük işi olduğunu hiç anlamadı, farklı düşünceleri, talepleri iğdiş etmenin sevmek, korumak olduğu yalanına yaslandı. Her kuşak biriktirdiği korkusunu ve yetersizlik duygusunu yeni kuşağın üzerine kustu. Sonra da o kusmukların altında ezilen gençliği kendi yaşlılığına sadakatsizlikle suçladı.
Bütün bunlardan sonra şimdi Yunanlı gençleri “tarafsız” bir hoşnutlukla izlemek hayata karşı ayıptır. Ya utancınızda boğulun ya da açın artık kapılarınızı, çocuklarınız dışarı çıksın, güneşe ve geleceğe…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder