31 Mayıs 2008 Cumartesi

Ben artık yalan dinlemek istemiyorum





Şemse Aydın, Hıristiyanlığı yaydıkları gerekçesiyle Malatya’da işkenceyle öldürülen Necati Aydın’ın eşi. Eşinin katillerinin adil yargılanmasını beklerken, katilleri azmettirenlerin derin ve karanlık ilişkilerinin örtülmeye çalışılması, inancını sarstı. Dahası, bu kez çocuklarını, toplumun önyargılarından da korumak zorunda…



Hilal Köse


Malatya’daki Zirve Yayınevi çalışanları Necati Aydın, Uğur Yüksel ve Alman uyruklu Tilmann Ekkehart Geske’nin misyoner oldukları için, vahşi bir katliamla öldürülmelerinin üzerinden bir yıl geçti. Ancak, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren davada, cinayetin ardındaki ellerin açığa çıkarılması için somut bir adım atılmadı. Ailelere ve avukatlarına yönelik tehditler ise sürüyor. Babalarının yokluğuna alışmaya çalışan çocuklar bile sokakta diğer çocukların baskılarına maruz kalıyor... Necati Aydın’ın eşi Şemse Aydın, adaletin gerçekleşeceğine olan inancını yitirdiği için artık duruşmalara gitmiyor. Katliam sanıklarının yalanlarını dinlemek, sözlü saldırılarına maruz kalmak istemiyor. En çok da, gerçeklerin peşinde, adalet için susamış yürekler göremediği için üzülüyor. Aydın’ın bir başka beklentisi de, Başbakan’dan gecikmiş de olsa başsağlığı dileği...



- Bu son yılı nasıl geçirdiniz, neler yaşadınız?



O bir yıl gerçekten acı bir kâseydi, çöl gibiydi, ateşten bir gömlekti. Acılarla, zorluklarla ve sıkıntıyla geçti. Çocuklarım için de böyle. Tutkuyla sevildikleri bir ortamdan ayrıldılar, ama yaşamak zorundayız... Çocuklarımı toplumun tepkilerinden sakınamıyorum. Geçenlerde bir öğrenci kızımı görünce “Dikkat Hıristiyan” diye bağırmış. Sanki kötü bir şey ifade edermişçesine. Birkaç kız etrafında toplanıp sormuşlar, “Neden sen bizim inandığımız gibi inanmıyorsun” diye. O kadar sıkıştırılmış hissetti ki kendisini bana yalvardı, “Anne lütfen onlarla konuş bana böyle davranmasınlar” dedi. Ben de öğretmenleriyle konuştum. Bunlar çok üzücü.



- Malatya’dan hemen taşındınız galiba, duruşmalara gidiyor musunuz?


Olaydan hemen sonra değil, ama taşındım, 7-8 ay oldu. Ablamların yanında yaşıyorum İzmit’te... Malatya’ya anmalar ve mahkeme için gittim. Son iki duruşmaya gitmedim, çünkü mahkemenin tarafsız olmadığını, adaletin gereğince uygulanmadığını görüyorum ve katillerin dizdiği yalanları da dinlemek istemiyorum. Ölüm yalanı hazmetmekten daha kolay geliyor... Biz mağdur taraf olduğumuz halde, bilgisayarlarımız, telefonlarımız ince ayrıntısına kadar incelendi ve deşifre edildi. Karşı taraftakilerin, hiçbir şeyi bu kadar deşifre edilmiş değil. Soru sorduğumuzda ise “Niye bu kadar soru soruyorsunuz” diye azar işitiyor avukatlarımız.



- Yargıdan talebiniz ne?


Adil olunmasını bekliyordum, ama bunu göremiyorum. Suçüstü yakalanmış katillerin ve onların arkasındakilerin daha ciddi bir gayretle, daha adalete susamış bir yürekle ortaya çıkarılmasını arzu ediyordum ama hayal kırıklığına uğramış durumdayım. Katliamın gerçek failleri kesinlikle yakalanan kişiler değil... Gerçekleri örtmek için farklı senaryolar çizmeye çalışıyorlar... Ben adaleti sağlasınlar istiyorum...



- Sizce, cinayetin arkasındaki güçler açığa çıkarılabilir mi?


Bunun için önce halkımız yalanı su gibi içmekten, bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın demekten ve böyle bir cinayetin sesli ya da sessiz taraftarı olmaktan vazgeçmeli. İnsanlar ışığa sırtlarını döndükleri sürece aydınlığa çıkamazlar. İnsanlar inançlarını beyan ettikleri için suçlu olamazlar. Hiçbir insan bu yüzden ölümü hak edemez.



- Türkiye’deki insanlarda bu yönde bir değişim olabilir mi sizce?


Toplumsal olarak bir ümidim yok. Toplum hâlâ gerçeği sevmiyor, ne yazık ki. Ama gerçeği sevmeyen, adaleti de sevemeyecek ve suçsuz kanının dökülmesine göz yumacak. Ben, bu insanları seviyorum ve bu yüzden, bu cinayete rağmen hâlâ buradayım, çünkü benim gidecek başka ülkem yok.



- Böyle bir katliam aklınıza bile gelmezdi sanırım...


Her bayramda, Ramazan’da olsun, Kurban’da olsun, Hıristiyanlığın karalanması da böyle bir cinayete zemindi. Ülkemizdeki bu önyargılar, hem Hıristiyanlığın, hem de misyoner kelimesinin, korkunç yalanlarla bir küfür haline getirilmiş olması, öldürülmemiz için bir fermanın verilmiş olduğunu gösteriyor. Ama yine de böyle, Hizbullah tarzı bir cinayet beklemiyordum. Lütfen, canice öldürülen bu üç kişinin suçsuz kanı hatırına, Başbakanımız başta olmak üzere halkımız, İncil’i alıp okusun. İnsan bilmediğine düşman olur.



- Tehditler sürüyor mu? Koruma verildi mi size?


Öyle ne yazık ki... Hâlâ tehdit altındayız. Kiliselere saldırılar sürüyor. Daha yeni bir kilisemize taşlı saldırı oldu, camları indirildi. En son duruşmada, bir polisin oğlunun da bu cinayetin içinde olduğu ortaya çıktı. Emre’nin de (Günaydın) duruşma salonuna getirilirken bir polisle öpüştüğü görüldü. Bu durumda, ne kadar güvende olduğumuzu bilemiyorum. Bize koruma verildi. Bunun için minnettarım, ama böyle sahneler, görüntüler de insanı tedirgin ediyor.



- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cinayet sonrası açıklamalarını da eleştiriyorsunuz...


Evet... Başbakanımız, en son Malatya’ya gittiğinde, “Bu halk bunu hak etmiyor” dedi. Bunu söylerken acaba bizim bu cinayeti hak ettiğimizi mi ifade etmek istedi? Acaba sevgili oğlu benim eşimin yerinde olsaydı, inancı için katledilseydi, halka aynı şeyleri söyleyecek miydi? Benim eşim ve kardeşim onun vatandaşlarıydılar. Ve bize dönüp henüz bir başsağlığı dilemedi. Bunu da özlemle bekliyorum, yetimlerimle birlikte...






Şemse Aydın’ın çocukları Ester ve Elişa (sağda). Ortada öldürülen Alman Tilman Ekkehart Geske’nin kızı Miriam.


Fotoğraflar: Serkan Yıldız
Cumhuriyet Pazar Dergi - 25 Mayıs 2008

Hiç yorum yok: