14 Eylül 2008 Pazar

POLİS DEVLETİNE DOĞRU...



Polis şiddetine maruz kalanların sayısı artıyor. Kimi içki içtiği için, kimi Birgün gazetesi taşıdığı için, kimi de kimlik kontrolü sırasında hırpalanıyor, tehdit ediliyor, hakarete uğruyor... Kısacası, polis devletine doğru sürükleniyoruz.


Deniz Yavaşoğulları


Polis şiddeti, keyfi uygulamalar eşliğinde uluorta yaşanıyor ve mağdurların sayısı gitgide artıyor. Alper Turgut kimlik yerine basın kartı gösterdiği için, Tutku Türkol Birgün gazetesi taşıdığı için polis şiddetine maruz kaldı. Tonguç Koç, eylem düzenlediği için tehdit edildi, A. P. ise içki içtiği için tokat yedi... Örnekler artıyor, şiddet de...

Giderek daha da pervasızlaşıyorlar. Elleri hemen copa, biber gazına ve silaha uzanıyor. Bu polis devletine doğru hızla gidişin göstergesi. Türkiye’nin her köşesinde pek çok polis şiddeti mağduru var ama Kadıköy’de daha hızlı bir polis rüzgârı esiyor. Birkaç aydır yoğunlaşan kimlik kontrolleri sırasında çok kişi şiddete maruz kalıyor. Nedenini ise ne güvenlikle ne de yasayla açıklamak mümkün. Geçen hafta gazetemiz muhabiri Alper Turgut, Kadıköy Beşiktaş İskelesi’nde kimlik yerine de geçen basın kartını gösterdiği için polislerce hakarete uğradı, karakola götürüldü, şiddete maruz kaldı. Bu olaydan iki gün sonra Tutku Türkol elinde Birgün gazetesi olduğu gerekçesiyle karakola götürüldü, hem hakarete, hem de tacize uğradı... Üstelik yine Kadıköy’de! Polis şiddetine maruz kalan Tutku Türkol, Tonguç Koç, Hilmi Gümüş ve A. P. ile görüştük...


TUTKU TÜRKOL (Üniversiteye hazırlanıyor, 18): Kadıköy’de yürüyordum, elimde Birgün gazetesi vardı. Birden yanımda bir polis aracı durdu, polisler gazeteyi alıp yırttılar. Beni de arabaya bindirip karakola götürdüler. Orada “Neden Birgün okuyorsun?”, “Hangi örgüttensin?“, “Oruç tutuyor musun?”, “Evin, ailen var mı?” gibi sorularla karşılaştım. “Birkaç gün misafirimiz olacaksın” dediler, aileme haber verdikleri sürece problem olmayacağını belirttim, bunun üzerine biri “Gidere gider mi yapıyorsun! (Bize posta mı koyuyorsun!)” diyerek boğazımı sıktı. Biri de arkamdan sarıldı, ama ben bağırınca geri çekildi. Sözlü tacize de uğradım. “ÖDP’liyim” dediğimde “Solcu kadınların ne mal olduğu belli, hepsi o.... Birgün‘de çalışanlar da bara gidip içen insanlar“ gibi şeyler söylediler. Tutanak tutulmayacak mı, diye sorunca, “Ne saçmalıyorsun!” diye bağırdılar. Korkmuş olacaklar ki, bu sorumun ardından hemen bıraktılar, daha doğrusu dışarı attılar. Annemin yanına gittim, avukatları, ÖDP‘yi ve Birgün’ü aradık. Ertesi gün ÖDP Genel Başkan Yardımcısı ile karakola gidip amirle görüştük. 10 Eylül’de karakolun önünde eylem yaptık. Suç duyurusunda bulunduk. Etkili olacak mı bilmiyoruz, ama en azından tepki koyduk. Çok kişi polis şiddetine uğramış, facebook’tan beni bulup “Bizim de başımıza geldi, ama bir şey yapamadık” diyenler oldu.


TONGUÇ KOÇ (Bilgisayar Mühendisi, 36): Yüzlerce kez polis şiddetine uğradım. Son olarak Moda İskelesi’ndeki içki yasağına karşı, çağrıcısı olduğum eylemlerde, sivil ve resmi polisten aldığım tehditlerin, arabama konulan bir tehdit notuna kadar vardırılmasını teşhir ettim. Karşılığı yaka paça polis otosuna bindirilmek oldu. Gerekçe de, basına şov yapmışım, polise iftira atmışım, tehdit notunu kendim yazmışım, amacım memleketi karıştırmakmış... Kadıköy İskele polis karakoluna götürülürken, başkomiser tarafından hakarete uğradım, kafama 5-6 kez ardı ardına avuçiçi ile vurulmak suretiyle darp edildim. Suç işlediğini söylediğimde “Bana bir şey olmaz” dedi. Karakolda, resmi görevli olan polis memuru odadan çıkartıldı. İri yarı ve psikopat rolüne bürünerek bana sataşan, iki siville başbaşa kaldım. Fiziksel bir şiddet olmadı, ama psikolojik şiddet uygulandı. Hastaneye ve savcılığa kelepçeli götürülmemi ve gözaltı ortamının fiziksel şartlarını saymıyorum bile...


A. P. ( Öğrenci-erkek, 23): Dört ay önce Kadıköy’de Barlar Sokağı’nda bira içiyorduk. Polisler geldi, içlerinden biri “O elindeki ne?” diye sordu, “İçki” dedim ve bana bir tokat attı. Arkadaşlarımdan biri “Ne yapıyorsunuz?” diye çıkışınca ikimizi de tartaklayarak arabaya bindirdiler, karakola götürdüler. Bir saat içinde serbest bırakıldık. Bence bunlar huzuru kaçırmak ve insanları eve kapamak için yapılıyor. Kadıköy özgürlükçü bir yer olduğu için de polisler oralılara biraz kin duyuyor sanırım...


HİLMİ GÜMÜŞ (Serbest meslek, 44): Evli, üç çocuk babası, kendi halinde, toplumla uyum içinde yaşayan bir vatandaşım. Polis şiddetine, 6 Mart günü Pendik Kaynarca’daki Şehit Yüksel Polis Karakolu’nda maruz kaldım. Karakola kardeşimin arkadaşının kavgası dolayısıyla şikâyet amaçlı gitmiştim. Kardeşimin arkadaşı da karakoldaydı, neden kavga ettiğini sorduğumda, 11-12 polis bir anda bana vurmaya başladı. 30-40 dakika aralıksız vurdular. Dişim kırıldı, suratımın ve kafamın belirli yerlerinde çok miktarda darp izi oluştu. Kısacası ölesiye dayak yedim... Aileme ve kişiliğime küfredildi. Onlara hakaret etmedim, ama “Maaşınız benim vergilerimle veriliyor, bu karakol vergilerimle yapılıyor” demekle suçlandım. Olayla ilgili şikâyetimi gereken bütün mercilere bildirdim, İHD dahil. Şu an psikolojik tedavi görüyorum. İki aydır işime gücüme sahip çıkamıyorum; maddi, manevi çok kayıplarım oldu.


Cumhuriyet Pazar Dergi - 14 Eylül 2008

Hiç yorum yok: