27 Temmuz 2008 Pazar

GÜNGÖREN'DE YİTEN CANLARI UĞURLARKEN...






ALPER TURGUT



Güngören… Güven Mahallesi… Kınalı Caddesi… Menderes Çıkmazı… Trafiğe kapalı bir alan ve saat 22.00’ye yakın… Serinliğine sığınılan gece, kâbus gibi çökmüş bedenlere… Zifiri yırtan korkunç patlama, canhıraş çığlıklar, kopan kol ve bacaklar... Kan deryası, can pazarı... 18 ölü, 154 yaralı… Oysa, sözcükler tükeniyor, her masum yitiminde… Çocuk, genç, yetişkin, ihtiyar… Kadın, erkek… Analar, babalar, dayılar, amcalar, halalar, teyzeler, neneler ve dedeler... Ve el değmemiş bebeler... Of ulan of… Canımız yandı, içimiz burkuldu, yüreğimiz, ciğerimiz kavruldu be… Gece gece ince bir sızı, sokuldu bağrımıza sinsi sinsi, sormayın gitsin. Feryat, figan... Ama siz, susmayın sakın, kanmayın ve uyanın... Artık ağlamasın halkımız... Ateş düştüğü yeri yakmasın, sitem, kınama ve açıklamalar beyhude kalmasın. Her kim kıydıysa insanlarımıza kahrolsun, bin kere kahrolsun...



Lanet olsun ki; yine çöp kutuları… Trene, vapura, durağa ve oraya buraya konulan bombaları bilir İstanbullu… Gazeteci olarak sivil hedefli kaç patlamaya gitmişim, sanırım saymadım. Canı dondurma çekenler, çekirdek çitlemeyi sevenler, sohbetin koyusuna demlenenler katledildi, duyun… Yem niyetine yerleştirilen bombadan kaçmayıp, ilenene yardıma koşanlar, korkunç bir tuzağa yakalandılar. Halkımızın yardımseverliği bir yanda, barut, güherçile, kan, yanık ve yıkık kokusu diğer yanda… Gündelik hayatımızın orta yerinde patlayan, gözyaşlarımızla karışık hıçkırıklarımız idi… 18 can düşmüş yere, 15 can yaşamın kıyısında… Üç yaşındaki Aleyna Çelik, 5 yaşındaki kuzeni Taha Yıldız ile birlikte katledildi. 13 yaşındaki Murat Ağca'yı da yitirdik hayatının baharında... Şeyma Özkan 12 yaşındaydı, ecel onu evinin balkonunda yakaladı. Filiz İkiz, hamileydi, 15 gün sonra anne olacaktı. Emre Belözoğlu ve Arif Erdem'in Zeytinburnuspor'dan hocası Hayrettin Güller ise kuşlarına yem almak için çıktığı sokakta yaşamını yitirdi. Herkesin bir öyküsü var.






Hangi hain, hangi müsvedde, hangi onursuz, hangi kaçkın, hangi kahpe, hangi düşman, hangi zalim, hangi azılı, hangi katil, hangi oyuncak, hangi maşa, hangi kıçıkırık… Beylik, bildik bir laf olacak ama perde arkasındaki kirli, karanlık ve gaddar eller, yeniden tutuyor iplerini ruhsuz, soysuz ve suratsız cellatların... Korkunun heyulası, tetikliyor dinmeyen yasımızı... Savaşta en çok siviller ölüyor, barışta en çok siviller ölüyor. Görmüyor musunuz asıl insanlık ölüyor... Sevdiklerimiz katledildikçe, ürkütücü bir endişe, sarıyor yarınlarımızı... Adı batasıca kanlı eserin sahibi kan içiciler ise, keyiften ellerini ovuşturuyor. Ancak nedense isimleri, cisimleri yok onların... Failler, yıllardan beri her olayda muçhul elbiseleriyle sırra kadem basıyorlar. Gayrı yetti, bıçak kemiğe dayandı. Hiç değilse bari siz söyleyin bizi yönetenler, kim yapar bunu, kim ha kim? İnsan olmadığına göre… Peki, kim?








Fotoğraflar: DHA

Hiç yorum yok: