20 Temmuz 2008 Pazar

Futbol elimizden gidiyor mu?



Futbol, kimi zaman halkın afyonu oldu, uğruna savaşlar çıktı, bazıları için en büyük devrimciler futbolculardı. Artık bu güzel oyun dünyanın en büyük sektörleri arasında ve futbolun etrafında dönen para hayallere sığmayacak kadar büyük. Yeni sahibi ise halk değil, bu kaynağı sağlayanlar. NTV Spor Müdürü Ercan Taner de böyle giderse futbolun romantizmini ne kadar koruyacağını merak ediyor.



Deniz Ülkütekin


Maddi kaynağı fazla olan kulüplerin istedikleri futbolcuları transfer edip hep zirveye oynaması, televizyonların isteklerine göre belirlenen maç saatleri, şaibeli zenginler tarafından satın alınan kulüpler... Kısacası endüstriyel futbol, Altınbaş Holding bünyesine geçtikten sonra profesyonel lige yükselmek için Aliağa Belediyespor’u satın alan Göztepe’yle birlikte ülkemizde de varlığını hissettiren bir trend. Artık eleştiriler kulüplerin alınıp satılmasına karşı yapılıyor. Futbolun parayla bu kadar iç içe girmesi kuşkusuz taraftarlara yönelik algıyı da değiştirdi, onlar artık birer müşteri, stada sırf maç izlemeye gelmemeli, alışveriş yapıp tüm günlerini orada para harcayarak geçirmeliler, futbolun patronları böyle buyuruyor. Emri yerine getiremeyen, 500 kilometre uzaktaki bir kentte maçı olan takımının peşinde trene kaçak binerek seyahat eden futbol tutkunları ise ancak holigan ya da çapulcu olabilirler!




Yine de taraftarların bu duruma sessiz kaldığını söyleyemeyiz, Avrupa’nın birçok ülkesinde futboldaki endüstriyelleşme protesto ediliyor, hatta Londra’da 6 Temmuz’da futbolun ve taraftarlığın gittiği yönü tartışmak için “1. Futbol Taraftarları Kongresi” düzenlendi. Biz de konuyu NTV Spor Müdürü Ercan Taner’le konuştuk.



- Kulüplerin alınıp satılır hale gelmesi, yeni bir olay. Futbolun güzelliği ve bu kadar ilgi çekmesi, son dakikada atılan bir golle şampiyon olmak, kümede kalmak, sevinmek ya da üzülmek... Bunun alınıp satılabilir bir şey haline gelmesi nasıl bir yapılanma ortaya çıkaracak?



Para işin içine girdikten sonra, kulüpler de kâr amacı gütmeye başladılar. Avrupa’da mali açıdan güçlü olan kulüplerin hem saha içinde hem de saha dışında sözü geçiyor. Bunun Türkiye’deki yansıması, kulüplerin daha fazla şirketleşmesi olacak. Yatırımcılar, önümüzdeki beş yıl içinde Türkiye’deki potansiyeli fark edip kulüplere müdahale etmek isteyeceklerdir. Bu kaçınılmaz son. İngiltere’de aynı sorun yaşanıyor, İtalya’da zaten yıllardır kulüpler tek patronlar tarafından yönetiliyor, İspanya da bu yola girdi.



- Bir yaşam biçimi olan taraftarlık, eğlenceye dönüştürülmeye çalışılıyor, stada giden insanlar çok daha fazla para harcamaya teşvik ediliyor. Seyirci de endüstrinin bir parçası haline gelmedi mi?


Tabii ki. Taraftar forma alacak, hafta içinde stattaki sinemaya gidip film izleyecek. Futbolun romantizmi ne kadar devam edecek ben de merak ediyorum.



- Sonuçta futbol bir tutkudan gösteriye dönüşecek belki de.


Dönüştü zaten.


- Türkiye’de çarpık kulüpleşme yapısıyla alakalı olarak alt liglerdeki taraftarı fazla olan kulüpler, üst liglerde taraftarı olmayan ama altyapısı güçlü kulüplere talip olabiliyor. Başbakan da bu satışların olabileceğini söylüyor. Bunun sonu nereye varacak?



Biraz beklemek lazım. Şu anda iyi ya da kötü diyemem. Takımların taraftar yapıları incelenmeli, yine takımların gelecek beş yıllık bütçeleri ve planları incelenmeli. Türkiye’de müthiş bir televizyon geliri olduğu için diğer yatırımların kulüplere ne getireceği, kulüplerin standartlarını ne kadar geliştireceği belki bir üç yıl içinde belli olacak.



- Futbol, bu kadar para içinde boğulup endüstri haline gelmeden önce de dünya çapında çok seviliyordu. Bu yüzden endüstrileşmenin futbol sevgisine bir katkısı yok.


Yatırımcılara katkısı var, futbolculara katkısı var. Nasıl Küba’yı purosuyla tanıyorsak, Brezilya’yı da futboluyla tanıyoruz. Brezilya’nın yurtdışında beş binden fazla futbolcusu var. Bu inanılmaz bir rakam.



- Bir gün yatırımcılar futbola ilgilerini kaybedebilirler mi?


Bunun mümkün olduğunu sanmıyorum. Bernabeu ya da Nou Camp’ta yıllardır her maça yüz bine yakın kişi geliyorsa, yatırımcıların ilgisi kaybolmayacaktır. Ben yatırımların, artacağına ve çok daha çeşitli hale geleceğine inananlardanım.



SALZBURG HER ZAMAN MENEKŞE BEYAZDIR...

Taraftar örgütlenmeleri ve protestoları tüm engellemelere karşın devam ederken Avusturya’da bir kulübün taraftarları, tarihlerinin ve renklerinin bir kalemde silinip atılması karşısında mücadeleyi bir adım ileriye taşıdılar... Avusturya’nın köklü futbol kulübü Austria Salzburg için 2005-2006 futbol sezonu pek iyi gitmiyordu. Şampiyonluk hedefiyle başladıkları sezonda beklentileri karşılayamayan menekşe-beyazlı takım, saha dışında da maddi krizlerle boğuşuyordu. 6 Nisan’da Austria Salzburg için beklenen gerçekleşti. Enerji içeceği firması Red Bull takımın yeni sahibi oldu. O günlerde bunun iyi bir gelişme olduğu ve maddi kaynağa kavuşan Salzburg’un sonraki sezona güçlü bir kadroyla gireceği tahmin ediliyordu. Red Bull’un ise kadroyu güçlendirmek dışında farklı planları vardı. 1950’de kurulan kulübün arması ve renkleri, sponsor firmaya uyacak şekilde değiştirildi, yeni kulübün 56 yıllık tarihle hiçbir bağlantısı olmadığı açıklandı. Austria Salzburg ve sembolü menekşe rengi tarihe karışmak üzereydi. Taraftarlar, maçlarda bu durumu protesto ederken, güvenlik güçlerinin sert müdahaleleriyle karşılaştılar. Yeni kulüp yönetimi sonunda taraftar gruplarıyla görüşmeye ikna oldu, ancak teklifleri komikti: Kaptanlık pazubandının ve kaleci çoraplarının menekşe renginde olabileceğini belirtiyorlardı. Yaklaşık dört ay süren görüşmelerden sonuç çıkmadı. Ya mücadeleye son verilecekti ya da...

Birkaç ay sonra, Salzburg taraftarlarının internet sitesinde “Elveda Siezenheim” yazıyordu. Taraftarlar için yıllarını geçirdikleri ve bir dolu anıları olan Siezenheim Stadı’na veda etme vaktiydi. 16 taraftar derneği birleşerek 4. ligdeki polis teşkilatının takımı PSV Salzburg yöneticileriyle anlaştı, kulüp ismini Austria Salzburg yapmayı ve renklerini de menekşe-beyaza çevirmeyi kabul etti. Austria Salzburg’un futbola geri döndüğü ilk maçında alt liglerde görülmemiş bir şey yaşandı, yaklaşık beş bin tutkulu taraftar takımlarını destekledi. Ancak sezon sonunda çıkan anlaşmazlıklar bu birlikteliğin sonu oldu. 2006-2007 sezonu başında artık tamamen bağımsız Austria Salzburg sahadaydı. Salzburg yerel liginde mücadele edecek takımın, tekrar ulusal futbola dönmesi için tam yedi ligi geçmesi gerekiyordu. İlk sezonunda çok rahat şampiyon olan menekşeler, geçen ay içerisinde bir kez daha mutlu sona ulaştı Yine de önlerinde hâlâ çok uzun bir yol var. Ancak etrafında tribün bile olmayan statlarda maç yapan takımlarını desteklemek için her hafta toplanan menekşe renkli kalabalık bunu pek umursuyormuş gibi görünmüyor ve sabırla yeni Salzburg derbisinin oynanacağı günü bekliyor...
CUMHURİYET PAZAR DERGİ - 20 TEMMUZ 2008

Hiç yorum yok: