12 Temmuz 2008 Cumartesi

Düşsel “Aslan” tekrar kükreyecek…



ALPER TURGUT


Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan (The Chronicles of Narnia: Prince Caspian), çocuklara soyut bir dünyanın kapılarını aralayan bir yapım. Bu korku ve umuda dair bir masal… Yedi filmlik Narnia Günlükleri serisinin ikinci öyküsü olan Prens Kaspiyan, büyüme çağındakilere insan olmanın erdemlerini anlatacak. Aslında gerçek dünyayla, hayal ülkesi arasında pek bir fark yok. İyi her yerde iyi, kötü her yerde kötü… Bizden söylemesi…

Büyümemeye inat edenler hariç tüm yetişkinlerin uzak durması gereken, yani kısaca çocuklar için tasarlanan Narnia Günlükleri’ne kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ön bilgi verecek olursak; 7 kitaptan oluşan çocuk klasiği Narnia Günlükleri, Kuzey İrlandalı yazar C.S. Lewis tarafından 1950’li yıllarda yaratıldı. Çocuklar, fantastik masal ülkesi Narnia’yı bağırlarına basmış olmalı ki; Lewis’in kitapları 35 dile çevrildi, toplam satış ise 100 milyonu geçti. Evinde pineklerken Harry Potter külliyatıyla dünyanın en zengin kadınlarından biri haline gelen J.K.Rowling bile bugün Narnia Günlükleri’nden esinlendiğini saklamıyor. Üç yıl önce silsileyi başlatan Narnia Günlükleri: “Aslan, Cadı ve Dolap”, - adeta çoksatar kitapla yarışırcasına - beyazperdede de aslanlar gibi iş yapacağını göstermiş oldu. Hâsılat tamı tamına 744 milyon dolar idi ve bu tüm zamanların en büyük gişe başarılarından biri demekti. Bu büyük meblağ karşısında ağızları sulanan yapımcılar, kaz gelecek yerden tavuk esirgememek adına Prens Kaspiyan’a 200 milyon dolar harcadılar. Ancak çocukların ilgisinin azalacağını hesaplayamadılar. Anlaşılacağı üzere avuçlarını yaladılar, umduklarını bulamadılar. Benim görüşüm de onca parayı çarçur edip, çöpe attıkları yönünde… Çocuklara vasat bir film yapacağınıza, Afrika’daki aç sabilere yardım etseydiniz ya… Daha anlamlı ve hayırlı olurdu.

İlk iki Narnia’yı dışında pek meşhur Şrek ve Şrek 2’yi de çeken Yeni Zelandalı yönetmen Andrew Adamson, 2010’da gösterime girmesi planlanan üçüncü film Narnia Günlükleri: Şafak Yıldızı’nın Yolculuğu’nda koltuğunu, İngiliz meslektaşı Michael Apted’e bırakacak. Belki de hep animasyon hep çocuk filmi derken sıkılmış ve soluk almak istemiştir adamcağız… Kim bilir. Başrollerde William Moseley, Anna Popplewell, Skandar Keynes, Georgie Henley. Ben Barnes Sergio Castellitto ve Pierfrancesco Favino var. Hayatın İçinden’den (The Station Agent) bu yana sıkı takipçisi olduğumuz, minicik fiziğine karşın adeta dev gibi oynayan Peter Dinklage, bence filmin en büyük kozu… Çekimleri, Yeni Zelanda, Slovenya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde yapılan Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan dün gösterime girdi.

İlk serüvende dolap vasıtasıyla Narnia’ya ulaşan Pevensie kardeşler, bu kez metro istasyonunu kullanırlar. Pevensie kardeşlerin dünyamızdaki bir yılı, efsanevi Narnia ülkesinin 1.300 yılına tekabül eder. Kahramanlarımız geri döndüğünde, Narnia’yı ele geçiren insan soyu Telmarinler istisnasız her şeyin hâkimi olmuş, şirin ve sevimli yaratıkları ise ormana sürmüştür. Narnia’nın manevi gücü yarı tanrı “Aslan” kaybolmuş, canlı ve hareketli ağaçlar bile suskunluğa gömülmüştür. Büyü bozulmuş, altın çağ yerini karanlığa bırakmıştır. İlk filmin kötülük timsali Beyaz Cadı’nın ölümüyle boşalan gaddar kontenjanını ise ikinci filmde Telmarin Krallığı’na göz diken hain Miraz doldurmuştur. Tahtın varisi Prens Kaspiyan acımasız amcası Miraz’dan kaçarak ormana sığınmasıyla öykümüz başlar. Kendisini kurtaran Narnia’nın mutsuz evlatlarıdır. Aksi ve cesur yürekli Kızıl Cüce Trumpkin, kılıç kullanma konusunda ustalık sahibi fare Reepicheep, ikili oynayan Kara Cüce Nikabrik ve bilge porsuk Trufflehunter, Kaspiyan’ın yeni dostlarıdır. Narnia’nın büyük kral ve kraliçeleri olarak onurlandırılan dört kardeş de ekibe katılır. Şimdi hedef Kaspiyan’ın kaçışıyla kral olan Miraz’ı devirmek ve Narnia’ya tekrar mutluluk getirmektir. Ve Aslan tekrar kükremek zorundadır.

SÜPER “SERSERİ” KAHRAMAN




Hancock, beyazperdeyi son yıllarda iyiden iyiye işgal eden süper kahramanlara pek benzemiyor. Serseri, alkolik, ağzı bozuk, mutsuz, yarardan çok zarara yol açan bir adam. İnsanlar ondan yaka silkmiş, neredeyse kenti terk etmesi için ona para verecekler. Üstelik Hancock, kişisel tarihini hatırlamıyor, adını dahi bilmiyor. Hancock demişler öyle kalmış. Geçen hafta gösterime giren Hancock, boş vakti çok olanlar için ideal bir seçim. Efektler iyi, gülümsetme potansiyeli de var. Ancak filmin ikinci yarısında komediye, ucuz bir romantizm eklemeselermiş çok daha iyi olacakmış. Başrollerde kahraman rolleri baz alınırsa en deneyimli isim olan Will Smith, güzeller güzeli Charlize Theron ve Hollywood’un nedense çok sevdiği Jason Bateman var. Hancock’u geçen yıl Krallık’ı (The Kingdom) yöneten aslen aktörlük Peter Berg çekti.

Los Angeles’te miskinlik yaparak gününü gün eden Hancock, içerek, sızarak insanların kendisinden nefret etmesini umarak yaşar. O kadar ciddiyetsiz ve dengesizdir ki; karaya vuran balinayı kurtarayım derken gemi batırabilir. Herkes arkasından alay eder, ta ki yufka yürekli halkla ilişkilerci Ray Embrey’in hayatını kurtarana dek. Ray, yalnızlıktan bunaldığını düşündüğü Hancock’un halkla ilişkileri üstlenir. Onu sorumluluk sahibi, kibar ve yardımsever bir süper kahramana dönüştürmeye kararlıdır. Hancock, Ray’in karısı Mary ve oğlu Aaron ile tanışınca hayatında bir şeylerin yanlış gittiğine ikna olur ve dönüşüm başlar.


CUMHURİYET HAFTA SONU / 12 TEMMUZ 2008

Hiç yorum yok: