17 Ocak 2010 Pazar

Bir kaza, bir dram ve adalet arayışı




ALPER TURGUT

Tam iki yıl önceydi. 14 Ocak 2008 günü, yaşanan bir trafik kazası, gencecik moda tasarımcısı Sinem Reyhan Yalçın'ın hayatını çaldı. Ve o gün, “leydim”, “prensesim” diye sevdikleri yavrularını yitiren Yalçın ailesinin ocağına ateş düştü. Türkiye'nin en ünlü armatör ailesinin özel bir üniversitede okuyan oğulları F.K., kazaya yol açtığı için yargılanmaya başladı. Sanık, 8’de 8 suçlu bulundu ancak kısa bir süre cezaevinde yatıp özgürlüğüne kavuştu. Sonrasında yaşananlar ise adeta komplo teorisi gibiydi. 12 yaşındayken babasını bir trafik kazasında kaybeden F.K.’nın hayli ünlü amcası, ulemaya sorup kan parası ödemek istediklerini söyledi. Acılı aile, sert tepki gösterdi; “Şeriat devleti miyiz? Biz para verelim, kızımızı geri getirsinler.” Sanığın salıverilmesinin kamu vicdanını zedelediğini vurgulayan CHP, soru önergesi verdi, Adalet Bakanlığı’ndan yerlerde sürüklenerek çıkartılan Yalçın’lardan, eski bakan Mehmet Ali Şahin, özür diledi. Acı gün geçtikçe daha da büyüdü, sorguladıkça başlarına gelmeyen kalmadı. Aile, saldırıya uğradı, dükkânlarının camları kırıldı. Çalışan işçileri ve Sinem’in yanında bulunan tanık, ne hikmetse bir süre sonra karşı tavır aldılar. Dava süresince dört avukat eskittiler. Hatta evleri soyuldu, talihsiz genç kızın özel eşyaları çalındı. Yılların modacısı anne Neşe Yalçın ile ekonomist baba Sinan Yalçın'ın, adalet arayışı bugün hala sürüyor.


—Başınız sağ olsun. Sinem’i sizden dinlemek istiyoruz. (Söyleşi boyunca gözyaşları hiç dinmedi. Evlat acısı, her şeyden ağırmış, bir kez daha şahitlik etmiş oldum)

Neşe Yalçın; Sinem, 29 yaşındaydı. Üç lisan bilen, geleceği parlak bir moda tasarımcısıydı. Tanrı vergisi bir yeteneği vardı. Dünyanın sayılı üniversitelerinde okuyabilirdi, Türkiye’yi seçti. Önce İngiliz edebiyatı okudu ardından da güzel sanatlar akademisine gitti. Roma’da okurken Pelin Batu ile aynı evi paylaştılar. Bizim için eğitim gördüğü Viyana’dan geldi. Marmara Üniversitesi’nin tekstil bölümünde yüksek lisansa devam ediyordu. Firmamız Şafak Gelinlik ve Moda Evi’nin ihracat ve ithalat bölümüyle de ilgileniyordu. Keşke onu, Viyana’dan hiç çağırmasaydık.

—Kaza gününe dönebilir miyiz?

Sinan Yalçın; O gün, alışveriş merkezine gitmek için evden çıktı. Kızım, huzurevinde kalan yaşlılara yardım ederdi, oraya uğramış. Kurumun santralinde çalışan genç bir kadın, beni de yanına al deyince birlikte atlamışlar arabaya, yola koyulmuşlar. Sinem, dalgınlık sonucu Boğaziçi Köprüsü yoluna girmiş. O esnada, otomobiline, arkadan gelen bir araç çarpmış. Hasara bakmak için Altunizade Köprüsü’nün altındaki emniyet şeridine arabasını çekmiş. Otomobilinden inen kızıma, bir arazi aracı son sürat çarpmış ve yan yatan arabanın sürücüsü olay yerinden kaçmış. Sinem, hastaneye götürülünce eşimle birlikte yanına koştuk. Sedyedeki kızım, bizlere, “Ne olur beni kurtarın, ölmek istemiyorum’ diyordu. Ona, ‘Ölmeyeceksin kızım. Bak iyisin’ diyerek, güç vermeye çalıştık. Ameliyatı altı saat sürdü ve biz, yavrumuzu kaybettik.

—Sanık ne kadar cezaevinde kaldı?

S. Yalçın; Ümraniye Cezaevi’nde 3 ay 10 gün yattıktan sonra ilk duruşmada salıverildi. Gemici belgesi alıp, Güney Kıbrıs’a kaçtığını ve orada ismini değiştirdiğini öğrendik. O, içerideyken de krallar gibi yaşadı, özel bir koğuşta kaldı. Su yatağı, dizüstü bilgisayarı, doktoru, masajcısı her şeyi vardı. Neredeyse nişanlısı her gün yanındaymış. Cezaevinde uyuşturucu krizi geçirdiğini duyduk. Ralli ile uğraşan bu genç, daha önce de benzer bir kazaya karışmış ve olayda bir kişi yaşamını yitirmiş. Kazadan sonra da ehliyetine el konulmuş. Açıkçası o gün, ehliyetsiz bir şekilde direksiyona geçmiş. Kurtulmak için bahçıvanlarını bile öne sürdüler (suçu başkası üstlenmek istemiş) ama adam alacağı cezayı öğrenince korkup kaçtı. 24 saat sonra teslim olan sanık, alkol müydü yoksa uyuşturucu mu kullanmıştı, bilinemedi. Çünkü tahlil yapılamaması için saçını kazıtmıştı. Peruğundan örnek alındığı için de herhangi bir sonuç çıkmadı.

—Peki, şu an dava ne durumda?

Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanık F.K.’ye "bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak" suçlamasıyla dava açıldı. Mahkeme, Aralık 2008’de sonuçlandı ve sanık, 5 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezayı az bulduk ve temyize başvurduk. Dosya, aylarca Yargıtay’da kaldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, F.K.’ye cezayı fazla bulan ailesinin yaptığı itirazı reddetti. Ardından cezanın onanması istenen tebliğname, dosyaya bakacak olan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne gönderildi. Onanması durumunda, sanık, tekrar cezaevine girecek.

—Hırsızlık meselesi nedir?

N. Yalçın; Üsküdar Salacak’taki kale gibi korunaklı evimize, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında hırsız girdi. Güvenlik görevlisi ile kameralar bulunmasına karşın, çelik kapının kilidini kırmışlar. Evden yaklaşık 500 bin TL değerinde altın ve mücevher çalındı. Ama asıl bizi üzen daha değerli takılar ve kasayla uğraşmayıp, kızımın özel eşyalarını almaları. Eşimin bilgisayarını çalmamışlar, Sinem’inkini ise götürmüşler. CD’lerini, takılarını, koleksiyonunu ve kitap yazmak için aldığı notlarını da... Resmen onunla ilgili ne varsa yok etmek istemişler. Polis soruşturma başlattı ancak hala bir sonuç alınamadı. Sinem’in eşyalarına bakarak avunuyorduk. İlk önce kızımızı aldılar elimizden şimdi de hatıralarımızı...

Baba Sinan Yalçın, cep telefonundaki siyam kedisi “Osman”ın fotoğrafını gösteriyor. Soruyorum, kızınızın kedisi miydi?

S. Yalçın; Sinem’in üç siyam kedisi vardı. Ona en bağlı olan ise Osman idi. Kızım, hayatını kaybedince, Osman, depresyona girdi ve fazla yaşamadı. Osman’ı, Sinem’in başucuna gömdük.

—Sanırım günleriniz, adaletin peşine düşmek ve mücadele etmekle geçiyor.

S.Yalçın; Nişantaşı’ndaki dükkânı kapattık, Üsküdar’da devam ediyoruz. Madden ve manen, çok büyük hasarlar gördük, yıkılmadık. Bizimle çok uğraştılar ama yılmadık. Giderek daha da güçlendik, bilendik. Eskiden daha çok ağlıyorduk, şimdi daha az ağlıyoruz.

—Son olarak ne söylemek istersiniz?

N.Yalçın; Çoğu trafik kazasının cinayetten hiçbir farkı yok. Trafik cezalarının ağırlaştırılması için Sinem’i kaybettiğim yerde, büyük bir defile yapacağım. Önce trafik kazalarıyla ilgili çıkan haberlerini toplayıp, kumaşlara işleyeceğim. Sonra bu kumaşlardan çeşitli elbiseler yapıp, mankenlere giydireceğim. Sanık, şayet cezasını çekmezse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmayı düşünüyorum, gerekirse mahkemenin bulunduğu Strasbourg’a kadar da yürüyeceğim. Bugüne dek binlerce genç kıza gelinlik diktim, kendi kızıma dikemedim. İnanın, yüreğim yanıyor. Hiçbir şeyden keyif almıyorum. Sadece Sinem için bir şeyler yapınca rahatlayabiliyorum. Şimdi muhtaç durumda olan 100 genç kıza gelinlik vermek istiyorum. Muhtarlıktan fakirlik kâğıdı getirmeleri kâfi...

S. Yalçın; Kızımızın adını yaşatmak için Sinem Reyhan Yalçın Güzel Sanatlar ve Öğrenim Vakfı’nı kurduk. Şu an maddi durumu iyi olmayan ancak okumak isteyen 18 öğrenciye destek oluyoruz. Daha çok öğrenci okutabilmek için yardıma ihtiyacımız var. (Ziraat Bankası Üsküdar Şubesi Hesap Numarası: 403 2428632-5002)


Cumhuriyet Pazar Dergi / 17 Ocak 2010

Hiç yorum yok: