23 Mart 2008 Pazar

Sessizliğe Karşı, direnenler cephesinden yazılan bir kitap...



Tarihte benzeri bir direniş yok! Ne eski çağlarda ne de asri zamanlarda...


Gazeteci Alper Turgut, "sessizliğe karşı" bir ses verdi kitabıyla. Sessizliğin en koyu olduğu zamanda başlamıştı kitabını yazmaya. Sözünün başında şöyle demişti: "Bu kitap vicdana övgü için yazıldı. Kanayan ruhların sessiz çığlığı duyulsun diye... Bence vicdan, umut kadar, paylaşmak kadar kutsal bir kavram... Bir Fransız Atasözü, ‘Temiz bir vicdan kadar yumuşak hiçbir yastık yoktur.' der... ‘Vicdanı olan umut etsin, gerisini koy ver gitsin' diye kestirip atamıyorsam eğer, ‘Her yürek devrimci bir hücredir' sözüne inananlara haksızlık etmemek içindir, başlı başına..." Yarına inanmayanların dünyasında yaşıyoruz oysa... Solaryum çıkışlı robot renkli insan evlatları sararken bugünümüzü... "Anını yaşa" saçmalığını rehber edinen neslimiz de iyiden iyiye sıyırdı. Varsa yoksa yüz gerdirme, yağ aldırma, kaş kaldırma ve silikon. Tam tekmil inorganik... Aslında bu bir enfeksiyon. Üstüne üstlük böyle giderse hormon mağduru koca kıçlı bir gelecek de bizleri bekliyor..."


Bu girişten sonra, dünyayı ve ülkemizi ve insanımızı sarıp sarmalayan bireycilikleri, inançsızlıkları, ‘anını yaşamayı" rehber edinenleri anlatır uzun uzun Alper Turgut. Gazeteciliğinin kazandırdığı çarpıcı gözlem ve izlenimleriyle anlatır hem de. 17 Ağustos Depremleri'nden, asrın felaketi denilen tsunamiden girer söze ve 19 Aralık'tan çıkar... Orada acılar vardır, orada vahşet vardır, orada ölümler vardır. Ölümün rutinleşmesi, ölümlerin istatistik olmasıdır onun sessizliğe karşı isyanının nedenlerinden biri de. O salt bir gazeteci değildir. Kitabının bir yerinde dediği gibi, "gazeteciden önce insanım ben." O yüzden acılar, onun için yalnız bir haber değildir: "Meslek hayatımda kaç devrimci gömdüm belki sayısız. Ya da kaç anma töreni yıllar yılı. Kentin mezarlıkları ezber olur bir süre sonra..." Onun için yıllardır süren ölüm orucu direnişi sadece bir haber değildir. O direnişin nedenleriyle de, sürdürülüşüyle de, bitirilişiyle de ilgilidir. Direnenlerin cephesinden duyar, düşünür ve öyle de yazar. Sessizliğe Karşı, bu cepheden yazılmış bir kitaptır.


* Alper Turgut, kitabına yazdığı girişi şöyle bitirir, daha doğrusu bitirmeye niyetlenir: "‘İnsanlık asla kaybetmez' diyen Avukat Behiç Aşçı'nın eylemi, sansür duvarını yıktı ve suskunlar cephesinde ses getirdi. Bunca acının ortasında sevindirici bir gelişme. Dilerim, ‘123. ölüm yaşanmasın' çığlığı yerini bulur. ... Tecrit karşıtlarının umudu bu... Hem ne demiş şair, ‘Daha gelmeyecek mi bahar, daha gülmeyecek mi ağlayanlar...'" Elbette gelecekti bahar. Bu yüzden kitabın girişi bu kadarla kalmayacaktı. Ant Yayınları'ndan yayınlanan kitap, tam baskıya girmek üzereyken, tecritte bir gedik açan genelgenin yayınlanmasıyla direnişe ara verildi. Alper Turgut, baskıdan önce, kitabının giriş bölümüne bir ek daha yaptı. Kitabına ve direnişe dair duygularını özetleyen, girişe yaptığı ekteki şu tek kelimeydi aslında: "Bahtiyarım". "122 insanı aramızdan alan 600'ü aşkın sakata yol açan tecrit karşıtı eylem tamı tamına 2285 güne yayıldı. Bu, milyonlarca cana mal olan 2. Dünya Savaşı'ndan daha uzun bir süreye denk geliyor. Direniş başlarken doğanlar bugün ilkokul öğrencisi... Tarihte benzeri bir direniş yok. Ne eski çağlarda ne de asri zamanlarda... "Benim duygularım ise karmakarışık. İlk kitabım yaşama dair bir muştu gibi. Yazmak için uzun zaman uğraştım ve kitap raflardaki yerini almadan eylem bitti. Kazanan çözüm oldu. Bahtiyarım." Direnişin somut kazanımının coşkusunu duyduğu satırlarından okunan Alper Turgut, kitabı için "Ona bundan böyle 'uğurlu kitap' diyeceğim." diyor. Deriz ki; uğur, o satırları yazan, o duyguları hisseden, direnişin kazanımıyla bahtiyar olan, zulme cepheden direnen yüreklerdedir.


* Alper Turgut, kitabında 7 yıllık direniş sürecini bir kurgu içinde aktarıyor. Kitabın sonunda ise, hapishanelerin kısa tarihçesi var. Turgut, okurlarına kitaba sondan başlamalarını öneriyor. Yerinde bir öneri; çünkü aslında, bu tarihçeyi bilmeden, direnişin tarih içindeki önemini, yerine oturtmak kolay değil. Alper Turgut, daha olayların içindeyken, "Dünya böyle bir olay görmedi" diyerek direnişin çapını ortaya koyuyor. Kitaba ilişkin Gülşen İşeri'nin kendisiyle yaptığı röportajda da şöyle diyor Turgut: "Yazılan Türkiye'nin yakın tarihi, şimdi söylenmiyor belki ama bir süre sonra eylemin büyüklüğü ortaya çıkacak. Biliyorum ki cezaevi gerçeği 10-15 yıl sonra anlaşılacak. Bu gerçekle daha sonra hesaplaşacaklar." "Sessizliğe Karşı", bir yandan sessizliğe karşı bir ses olmayı amaçlarken, bir yanıyla da direnişin "bir süre sonra ortaya çıkacak olan" büyüklüğünü yansıtmaya çalışıyor kitabında.


YÜRÜYÜŞ DERGİSİ / 25 Şubat 2007

1 yorum:

birsen dedi ki...

Kitabı aldığımda uzun bir süre okumadım,okumaya başladığımda ise bitmesini istemedim.Bence herkesin okuması gereken bir kitap.Benim için birikmiş bir tarih,baş ucumda sakladığım ender kitaplardan biri.Dilerim diğer kitaplarınızda böyle yürekten olur.Yüreğinize sağlık