13 Eylül 2009 Pazar

Hukukun kilometre taşı Türkiye’de döşenecek




Türkiye, dünya ceza hukuku açısından kilometre taşı olacak uluslararası bir kongreye hazırlanıyor. 11 Eylül’ün ardından giderek alevlenen insancıl ceza hukuku mu yoksa salt devletin güvenliğini gözeten bir ceza hukuku mu tartışması dünya çapında ünlü hukukçular tarafından masaya yatırılacak. Kongrede alınacak kararlar önümüzdeki süreçte dünya ceza hukukunun da esaslarını belirleyecek.



Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuk kongresi

ALPER TURGUT

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük hukuk kongresi, 20–27 Eylül 2009 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek. ABD’yi vuran 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından yerküreyi saran radikal çıkışlar ve yıkıcı çılgınlıklar (terör, savaş, işgal vs.) hepimizin malumu... İşte, XVIII. Dünya Ceza Hukuku Kongresi’nde; sınır tanımayan savaş, terörü besleyen nedenler, çoğalan insan hakları ihlalleri ve giderek gücünü arttıran örgütlü suçlar ile günümüz ceza hukuku sorunları masaya yatırılacak, bilimsel tartışmalar yapılacak. Kongrenin ana başlığı “Küreselleşmenin Ceza Adalet Sisteminin Önüne Çıkardığı Başlıca Sorunlar” olarak belirlendi. Dört alt başlık ise şunlar; “Hazırlık Hareketleri ve İştirakin Genişlemesi”, “Terörizmin Finansmanı”, “Özel Yargılama Tedbirleri ve İnsan Haklarının Korunması” ve “Evrensel Yargı Yetkisi”...

Merkezi Paris’te bulunan Dünya Ceza Hukuku Derneği’ne (AIDP) üye Türkiye Ceza Hukuku Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenecek kongreye dünyanın dört bir yanından hukukçular katılacak. İlki 1926 yılında yapılan ceza hukuku kongresi için Facebook’ta açılan grupta, katılım bedelinin avukatlar için 250, araştırma görevlileri, stajyer ve öğrenciler için ise 150 TL olarak belirlenmesi ise tepki topladı. Özellikle kıt kanaat geçinen öğrenciler, fiyatı fahiş buldular.

XVIII. Dünya Ceza Hukuku Kongresi’yle ilgili sorularımızı; Avukat Fikret İlkiz, Türk Ceza Hukuku Derneği Başkan Yardımcısı Hasan Fehmi Demir ve Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Pınar Memiş yanıtladı.

— Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi nedir, ne şekilde toplanır ve nasıl çalışır?

Pınar Memiş; Kongre beş yılda bir yapılıyor. Kongre öncesinde ulusal grupların belirledikleri ulusal raportörler, AIDP'nin Bilimsel Komitesi'nin anket sorularını yanıtlayarak ulusal raporları hazırladı. Ülkelerin ulusal raporları, Bilimsel Komite'ye yollanır. XVIII Kongre için gönderilen ulusal raporlar incelendi ve her konu başlığı için bir “Genel Rapor” oluşturuldu. Genel Raportör tarafından hazırlanan Genel Raporlar'ın ulusal gruplara sunulması ve karar taslaklarının tartışmaya açılması için dört ayrı ülkede hazırlık kolokyumları gerçekleştirildi. Ardından ulusal raportörler, genel rapor ve taslak karar üzerinde görüşlerini bildirdi, söz konusu kararlara son şekli verildi ve metinler oy birliğiyle kabul edildi. Artık Raporlar ve karar taslakları kongreye sunulmaya hazır. Kongrede ayrıca yaklaşık yüz yıllık bir tarihe sahip olan AIDP'ın yeni yönetim kurulu üyeleri seçilecek.

— Ev sahibi Türk Ceza Hukuku Derneği'nin yaptığı çalışmalardan bahsedelim.

Fehmi Demir; Türk Ceza Hukuku Derneği, avukat, hâkim, savcı, hukuk felsefecileri, adli tabipler ve araştırma görevlilerinin birlikte üye oldukları tek dernektir. Dernek, 2000 yılında kuruldu. Adının önüne “Türk” koyabilmek için 2003 yılında Bakanlar Kurulu'na başvuruldu ve onay alındı. Derneğimiz bugüne dek onlarca bilimsel toplantı düzenledi, 20'yi aşkın yayın ile “Suç ve Ceza” dergisini çıkarttı.

— Türk hukukçuların kongreye ilgisi nedir?

Fehmi Demir; Meclis Başkanlığı ile Adalet ve Kültür Bakanlıkları, Kongreye büyük destekte bulundular. Bunun dışında kongre öncesinde İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya'da ön çalışma, bir bakıma Kongreye hazırlık amaçlı toplantılar yaptık ancak katılım fazla değildi. Kongreye ilgi özellikle Türk hukukçuları açısından umduğumuz ölçüde değil. Ancak katılım için başvuranlar arasında stajyerlerin oranındaki fazlalık, gelecek adına sevindirici bir gelişme...

— Bu yıl tespit edilen konu “terör”... Neden böyle bir konu seçildi?

Fehmi Demir; 11 Eylül saldırılarının ardından terör konusu daha çok gündeme gelmeye başladı. Hukuk, terörle mücadele bakımından tek başına yeterli değildir. Sorunun köküne inmek gerekir. Terör olgusunun algılanması tüm dünyada artan bir biçimde yaygınlaştı ve yarattığı dehşetle ortaya koyduğu şiddet tüm dünyada tedirginlik yarattı. New-York’taki ikiz kuleler, Madrid’deki Atocha istasyonunda meydana gelen saldırılarda da görüldüğü gibi gelişen teknoloji, küresel haberleşme sistemleri nedeniyle terörizmi de yeni bir karakter kazandı. “Çok ciddi suç türleri” ortaya çıktı… Nasıl mücadele edeceksiniz? Tek başına “hukuk” bu mücadelede yeterli değildir. Ekonomik ve sosyolojik etkenler, küçülen dünyanın küreselleşmesi… Diğer yandan kişilerin temel hak ve özgürlüklerini, salt güvenlik için feda edemezsiniz.

—Terör yasaları, çoğu zaman insan hakları ihlallerini de beraberinde getirmiyor mu?

Fikret İlkiz; Güvenlik güçleri, gündelik hayata müdahale ediyor. Sizin özgürlük alanınızı hukuk yerine polis/kolluk güçleri belirleyebiliyor. Sorunları, temel hak ve özgürlükler ekseninde çözmek gerek. Yasalar, bilimsel ve hukuku uygun olmalı... Yaşamın bir parçası haline gelmesinden korkulan terörün önlenmesi, daha çok demokrasiyi gerektirir. Yaşanılan acılar tek başına sınıraşan suçların cezalandırılmasında ne kadar önemli ise; insan haklarının korunması da bir o kadar önemli… Uluslar arasında, topluluklar arasında birbirine aykırı görüşler var…İnsan haklarından güvenlik için vazgeçmeyi kabul eden ülkeler ; insan haklarının kısıtlanmasını “hak” olarak görmeye başladıkları andan itibaren “olağanüstü” haller olağanlaşıyor…Oysa çağımız, insancıl ceza hukukunu yaratmak zorundadır. Bu zorunluluk temel insan haklarının her koşulda korunmasını zorunlu kılar. Terör, aslında böyle önlenebilir. İnsan haklarının sınırlandırılması, sınıraşan suçların önlenmesine değil çoğalmasına neden olur. Panik mevzuatı yaratılır ve panik kanunlarının hâkim olduğu bir toplumda endişe, tedirginlik ve korku içinde yaşarsınız. Korku imparatorluklarının kan tüccarları da ekonominize hâkim olur. Yaşamınızı savaş alanına çevirir. O nedenle, uyuşturucu ve yasadışı silah kaçakçılarının, göçmen kaçakçılarının, sınıraşan suç çetelerinin egemenliklerine hukuk yoluyla son vermek her devletin görevi olmalı ve bu Dünya üzerinde bu görev bu anlayışla paylaşılmalıdır… Kongre, hem Türkiye hem de dünya açısından kilometre taşı olacak.

—11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin “önleyici savaş” ve “demokrasi götürmek” gerekçelerine sığınarak kanunsuzluğa yönelmedi mi?

Fehmi Demir; Doğu Blok'u ortadan kalkınca dünya tek süper güce kaldı. Batı ittifakı ise tamamen bozuldu. ABD için öncelik Avrupa'dan Ortadoğu'ya geçti. 11 Eylül’den önce de ABD hazırlıklarını yapıyordu. İşin ilginç yanı soğuk savaş bittikten sonra ABD’nin askeri harcamaları yüzde 12 arttı. Her alanda güvenlik vurgusu yapılıyor. Ama özgürlüğün olmadığı yerde güvenlik de yoktur.

—ABD, Güney Amerika’daki kontrgerilla faaliyetleri gibi yasadışı oluşumları da her zaman destekledi.

Fehmi Demir; Evet, ancak onlar gizli operasyonlardı. Artık “Black Water” gibi özel güvenlik şirketleri kullanıyor ve Ortadoğu’da yasal olarak çalışıyorlar. Hukuk şemsiyesi altına sığınıyorlar. Guantanamo ve gizli cezaevleri, adaletin işlemediği yerler. ABD’nin insan hakları ihlalleri sürüyor ve son süreçte hafif işkenceyi dillendirerek yasal zemine sokmak istiyorlar. İşkencenin benimsendiği, doğal karşılandığı bir iklimde yaşamanın bütün sonuçlarıyla ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiği ortadadır.

—Peki, hazırlık hareketlerinin suç sayılması konusunda ne söyleyebilirsiniz?

Fehmi Demir; bombayı patlatan eylemci ile bomba taşırken yakalanan adam, aynı kefeye konulamaz. Belki adam teslim olacaktı, belki patlatmaktan vazgeçecekti… Bütün bunlar sadece Türkiye’nin değil, Dünyanın tartıştığı sorunlar... Aslında ülkelerin çoğunda, hazırlık hareketleri, cezayı hak eden suçu oluşturan fiile uzak olması nedeniyle cezalandırılmaya gerek görülmemiştir. Aslında nesnel bir bakış açısıyla, bu hareketler, bir risk oluşturan, somut bir tehlike olarak görülmemekte veya sosyal bir zararın nedeni olarak gösterilmemektedir. O halde, Avusturya, Almanya, Hırvatistan, İspanya, Fransa, İtalya ve Brezilya’da olduğu gibi hazırlık hareketleri, teşebbüsün yasal tanımında da görüleceği üzere cezalandırılabilecek teşebbüsün unsurlarından önceki eşik olarak tanımlanabilir. Bazı ülkeler de ise, kanunda açıkça yazılı olmayan sadece yargı içtihatları ile ifade edilen ve eylemin gerçekleştirilmesi için atılan ve suç işleme kastını da içeren adımlar olarak tanımlanabilir. Hatta Fransa, Almanya, Finlandiya, Macaristan ve Hollanda’da bu unsurlara başka niteliklerde eklenmektedir. Suç işleme zamanı, suç mahalline yakınlık, eylemin başka türlü yorumlanmasının mümkün olamaması ve hareketin yani suçlanan eylemin o suçun oluşması için yeterli olması ve illiyet bağı, suçun işlenme tehlikesi gibi… İşte bütün bunlar Kongre’nin, bir başka deyişle Dünya ülkelerinin ve ceza hukukunun en çetrefil çözüm bekleyen sorunlarıdır.

—Türkiye’de örgütlü suçlarla mücadele yöntemleri insanlarda endişe veya korku yaratıyor mu?

Fikret İlkiz; Türkiye'nin cezaevleri, cumhuriyet tarihinin en dolu günlerini yaşıyor. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, cezaevleri içine yapılan yargılamalar, gizli tutulan dosyalar, insanların dinlenilmesi ve takip edilmesi haliyle endişe yaratıyor. Yaratmaz mı? Düşünün, bu ülkenin geçmiş yargı tarihinde DGM’lere Hayır mitingleri yapılmıştır. Başarılmıştır… Olağanüstü yargı hallerinin olağan sayılması engellenmiştir. Bu gün geldiğimiz noktaya bakarsanız; artık hiç kimsenin gündeminde “devletin güvenliği için” yapılan yargılamaların tabii hâkim ilkesine aykırı olduğu konusunda bir karşı çıkış zihniyeti yok. Öyle ki; artık ülkemiz ceza usul sisteminde “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri”nin kuruluşu ve çalışmaları “yasal” ve olağan dönemin bir parçası oldu. Herkes ve yasa koyucu; özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ve özel yetkili savcıları çoktan benimsedi… O nedenle cezaevleri inşaatları çoğaldı. Cezaevleri artık “Campus” olarak anılıyor… Cezaevleri “campüslerinde” kurulan mahkemeler ve yargılamaları olağan kabul edildi ve içselleşti. Çünkü, bizde yargının geçmiş tarihinden elde edilen deneyimlerle oluşmuş bir yargı kültürü yok… Olan yargı kültürüne de karşı çıkıyorlar zaten… Bu durumda; olağanüstü yetkilerle donatılmış kolluk güçleri, özel yetkili savcılar ve özel yetkili mahkemelerdeki yargılamalar da yargının tarafsızlığını zedeliyor. Bağımsızlığını ortadan kaldırıyor ve yargılanan insanlar da temel hakları için ulaşmaya çalıştıkları yargı teminatından yoksun kalıyor… Bu tedirginliktir, güvensizliktir ve Av. Fehmi Demir’in dediği gibi özgürlük yoksa zaten güvenlik de yoktur…

—Son sorum “Evrensel Yargı Yetkisi” yetkisi üzerine olacak.

Pınar Memiş; Evrensel yargı yetkisi, sınıraşan suçların faillerinin cezasız kalmasını engellemek amacıyla benimsenmiş olan yargılama yöntemlerinden... Ayrıca uluslararası suçları engelleyici bir nitelik taşıyor... Kongrenin tavsiye kararında; devletlerin en ağır suçların engellenmesi ve cezasız kalmaması için, evrensellik ilkesini kendi iç hukuklarında benimsemeye davet edildiler. Tüm ülkelerde evrensel yargı yetkisine konu olan uluslararası suçlar arasında, deniz haydutluğu; kölelik; savaş suçları; insanlığa karşı suçlar; soykırım; apartheit ve işkence suçları var…


18. ULUSLARARASI CEZA HUKUKU KONGRESİ



1-7 Ekim 1984 tarihleri arasında Kahire’de toplanan XIII. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi’nde tüm devletler; en ağır suçların engellenmesi ve cezasız kalmaması için karar aldılar ve evrensellik ilkesinin gereği olarak ülkeleri kendi iç hukuklarında bu kararları benimsemeye davet ettiler.. Düşünün bu kararlara rağmen; ancak on dört yıl sonra 1998’de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulabilmesi mümkün olabildi..
XVIII Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi’nde ülkelerin “Evrensel Yargı Yetkisi” 25 yıl sonra yeniden tartışılacak… 76 yıl önce Palermo 3–8 Nisan 1933’de yapılmış olan Üçüncü Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi’nde “Hangi suçlar için evrensel yargı yetkisi uygundur?” sorusu tartışılmıştı…


Bu konuda alınan kararlara göre; “deniz haydutluğu, köle ticareti, kadın ve çocuk ticareti, uyuşturucu trafiği, müstehcen yayınların dolaşım ve trafiği, deniz tabanındaki kabloların tahrip edilmesi ve koparılması ve radyo-elektrik iletişime karşı ciddi saldırılar, özellikle yanlış ve hileli sinyal ve dalgaların iletimi ve dolaşımı, kalpazanlık suçu, kıymetli evrak ve kredi araçlarında sahtekarlık, genel tehlike yaratabilecek vandalizm ve barbarlık gibi suçlar tüm devletlerin ortak çıkarlarına zarar verici nitelikte suçlardır.”

Genel Rapora göre; evrensel yargı yetkisi, en ihtilaflı konulardan birisidir. Hatta, evrensel yargı yetkisinin “ölüm döşeğinde olmasa bile bir ayağının çukurda olduğu” ileri sürülüyor... Buna rağmen ülkelerin kendi ulusal yargılama sisteminde evrensel yargılama ilkesini benimsemiş olduğu da bir gerçek…


CUMHURİYET PAZAR DERGİ / 13 - 09 - 2009

Hiç yorum yok: