4 Kasım 2009 Çarşamba

POLİTİK TUTSAK GÜLER ZERE’NİN KANSER HİKÂYESİ





Prometheus’u herkes bilir, tanrılardan (aslen Titan’dır) iyi, yürekli, akıllı ve duygulu olanıdır. O, bencilliklerinden ve despotluklarından ötürü özellikle Zeus‘a kızgındır. Prometheus, tanrısal düzene kafa tutmuş, karşı çıkmış, temiz yürekli insanlar yaratmış ve onlara ateşi (siz yaratıcılık, bilim, uygarlık diye anlayın) vererek, düzeni değiştirmeyi başarmıştır. Bu nedenle zalim Zeus tarafından zincire vurulmuş ve zincire vurulmuş Prometheus adı ile anılmıştır. Baş tanrı Zeus’un öfke ve hiddeti büyüktür, görevlendirdiği bir kartal, sürekli olarak, her gün Prometheus’un yeniden oluşan karaciğerini kemirmektedir. Ve o, Herakles (Herkül) tarafından kurtarıldığı halde, “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yok” der…


Güler Zere’nin babası Haydar Zere, 117 gündür kızının bulunduğu kör hücrenin elli metre ilerisinde bekliyor ve onun hak etmiş olduğu özgürlüğünün verilmesini istiyor. Her gün yeni bir umutla beklerken ve hastane önüne her gelişinde bu günün son olmasını dilerken, kızı Güler/Güler’imizin vücudu kanser hücreleri tarafından kuşatılıyor. Haydar Zere, ‘ben böyle işkence görmedim’ diyor, gün gün kızının öldüğünü bilmek, biraz ötedeki hücrenin içindeki kızını görememek, onun yenilenen ve dinmeyen acıyı hissetmek… Ne denir ki buna, ne desek eksik kalacak.



Güler Zere’nin hastalığı, bir diş ağrısıyla başlıyor. Sıradan bir diş ağrısı olduğunu düşünüp, hapishanedeki doktora gidiyor, doktor da kendisine ağrı kesici ve antibiyotik ilaçlar veriyor. Bu ilaçlar hiçbir işe yaramadığı gibi ağzındaki apse büyüyor da büyüyor… Neyse ki hapishane doktoru insafa geliyor ve kendisini Elbistan Devlet Hastanesi’ne sevk ediyor. Oradaki doktor, “vakit kaybetmeden tam teşekküllü bir hastaneye gönderin“ diyor. Acil olarak gittiği Adana Balcalı Hastanesi diş hekimliği polikliniğindeki doktor, “bunlar genelde iyi huylu tümör çıkıyorlar. Sen şimdi git, iki ay sonraya randevu veriyorum, o zaman biyopsi alırız” diyor. Güler’in “ama yemek yiyemiyorum acı çekiyorum” şeklindeki itirazı, “çok sıra var” cevabıyla reddediliyor. O, giderek şişen yüzüyle Elbistan Hapishanesi’ne geri götürülüyor. Tam iki ay sonra Balcalı Hastanesi’ne tekrar geldiğinde ağız bölgesinden biyopsi örneği alınıyor ve kısa bir süre içinde, kötü huylu tümör olduğu anlaşılıyor.



İlk kez 23 Şubat tarihinde bıçak altına yattı Güler… Sonrasını herkes biliyor. Önce ağzının iç kısmı, sonra damak bölgesi, en sonunda da boynunun sağ tarafı alındı. Doktorları kanserin agresif bir hızla ilerlediğini aktardılar… Şimdi o kötü huylu hastalık, dur durak bilmez tümörler akciğer bölgesine yayılmış durumda. Nasıl ilerleyeceği bilinmeyen tümörler her gün yeni bir yere sıçrayabilirler.
Güler’i iyileştirme şansımızı denemek ve özgürlüğüne kavuşmasını sağlamak için 12 Mart tarihinde Adana Savcılığına başvuruda bulunduk. O zamanlar onu iyileştirmenin yollarını arıyorduk. Hangi hastanenin daha iyi olacağını araştırıyorduk. Moralini ve gücünü nasıl yerinde tutacağımızı düşünüyorduk. O güçlüydü, biliyorduk. Arkadaşları da, “O, bu hastalığı yenecek” demişlerdi. Ancak onu iyileştirme şansını bize vermediler. O günden buyana dışarıda olan bizler, doğanın üç mevsimine tanıklık ettik. Ağaçtaki çiçeklerin açılmasını, çiçeklerin meyveye dönüşmelerini ve meyvelerin çürüyüşünü gördük. Peki, ya Güler’in bir başka mevsimi görme şansı olacak mı?



Bitmeyen ya da bitirilmek istenmeyen prosedürler, kabul edilmeyen raporlar, tamamlanmayan raporlar ile Güler’in özgürlüğü çalınmış durumda. Üniversitede kurulu bulunan Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının 22 Haziran ve 2 Temmuz 2009 tarihli “Güler Zere’nin termal dönemde olduğu ve serbest bırakılması gerektiği” söylenen raporlar kanuni engel olmadığı halde ciddiye alınmadı, kabul edilmedi.
217 gündür Balcalı Hastanesi’nin bahçesinde bekleyen Haydar Zere “kızımı sağ alacağıma inanmıyorum, her gün yeni raporlar istiyorlar, bir çuval dolusu rapor oldu” diyor. Güler, hapishanenin ihmali nedeniyle, kanser hastalığına yakalandı. Devletin prosedür çarkları ise onu ölüm yolculuğuna çıkardı. Yavaş yavaş Güler’in ölümünü izliyoruz.


İşkence bir kişinin insan onuruyla bağdaşmayan, fiziksel ve ruhsal olarak acı ve ıstırap çekmesine, algılama ya da irade yeteneğinin etkilenmesine yol açan davranış, uygulama olarak tanımlanır. İşkence sadece kişiye yönelik yapılmaz, kimi vakit bütün bir toplumun iradesi ve onurunu da yok etmeyi amaçlar. Şimdi Güler Zere’ye işkence yaparak öldürüyorlar dersek çok mu ağır olur? Haydar Zere’ye gözlerimiz önünde her gün işkence yapılmıyor mu? Onlarca ilde eylem yapan, Güler Zere’yi serbest bırakın diye haykıran insanlara, demokratik, sendikal kitle örgütlerine, toplumsal muhalefetin tüm bileşenlerine işkence yapılmıyor mu?


O halde daha da güçlü bir sesle işkence yapmaktan ve katletmekten vazgeçin demeliyiz.


Perşembe günü Adli Tıp Kurumu önündeyiz.


GÜLER ZERE’yi istediğimizi haykırmak için oradayız…


Avukat Oya ASLAN

Hiç yorum yok: