Angelika anlatıyor...
Alper Turgut
Angelika Goder, 11 yıl süreyle Alman cezaevlerindeki tecrit koşullarında ayakta kalmış. Artık kendini tasfiye etmiş "İki Haziran Hareketi" adlı illegal sol örgütün eski bir üyesi olan Goder, Türkiyeli sivil toplum örgütlerinin organize ettiği "Tecrit İşkencedir" konulu foruma katılarak deneyimlerini paylaştı. Cezaevinde sağlığı bozulduğu için erken tahliye edilen 55 yaşındaki Goder, Alman devletinin kendisine vermesi gereken sosyal yardımı erken kesmesi nedeniyle artık resim yaparak yaşamını kazanmaya çalışıyor. "Tecrit ve izolasyon sosyal bir yok oluştur" diyor Goder ve ekliyor: "Tecridin etkilerini tecritten uzaklaştıkça anlayabiliyorsun".
-Siyasi mücadeleye ne zaman başladınız ve cezaeviyle nasıl tanıştınız?
Politik mücadeleye bundan 32 yıl önce "İki Haziran Hareketi" saflarında başladım. İki yıl sonra 1975'te yeraltına geçtim. Hareketimiz ismini tüm Almanya'ya aynı yıl Berlinli bir politikacıyı takas amacıyla kaçırarak duyurdu. Politikacının serbest bırakılması karşılığında cezaevinde kalan 5 yoldaşımız kurtarıldı. Hareketimizin silahlı bir gerilla grubu da bulunuyordu. Yakalanışım Almanya'da olmadı. Yanımdaki iki yoldaşımla birlikte Bulgaristan'da gözaltına alındım. Yıl 1978 idi. Aynı gün bizi Almanya'ya iade ettiler. Tutuklandım. Mahkemem, 1982 yılında sonuçlandı ve 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım.
- Yüksek güvenlikli cezaevinin ilk uygulayıcılarından biri diye bilinen Almanya, aynı zamanda bu uygulamayı dünyaya pazarlayan ülke olarak da tanınıyor. Siz de cezaevinde tecrit koşullarında kaldınız mı?
Tutuklandıktan sonra ilk 3 ay Köln'deki bir cezaevinde kaldım. Sonra 10 yıl süreyle yatacağım, Berlin'deki cezaevine sevk edildim. Burada Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyeleriyle birlikte bizi ayrı bir bölüme koydular. Bu bölüm, hapishaneden izole edilmişti. 6, 5, 4 ve 3 kişilik tecrit hücrelerinde kalıyorduk. Çok katı koşullar altında yaşamaya çalışıyorduk. Sağlık nedenleriyle 1989 yılında serbest bırakılmadan önce bir yıl süreyle de bir yoldaşımla birlikte yüksek güvenlikli cezaevinde tutuldum. Cezaevinden tahliye edilen ve yaşadıklarımızı kamuoyuna aktaran ilk mahkûmlardanım. 1990'ların sonunda yoldaşlarımızın büyük bir bölümü tahliye edildi. Dışarı çıkınca hepimiz tedavi gördük.
-Cezaevinde yaşam nasıldı ve tecrit uygulamaları karşısında mahkûmlar kendilerini nasıl savundu?
Cezaevinde öğleden sonraları bir araya gelebiliyorduk. Dışarıyla bağlantımız koparılmıştı. Ancak iki haftada bir ailelerimizle görüşebiliyorduk. Güvenlik görevlileri ziyareti denetliyordu. Mektuplarımız kontrol altındaydı. Psikolojik ve fiziksel sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Tecrit duvarını yıkabilmek için RAF'taki kadın tutsaklarla birlikte ortak açlık grevi eylemleri yaptık. Dışarıdaki yakınlarımızın da bir örgütlenmesi vardı. Kamuoyu yaratmaya çalışıyorlardı. İçerideki ve dışarıdaki mücadele sonunda birleşti ve tecridin kısmen kırılmasında etkisi büyük oldu.
-Almanya'da cezaevinde yaşananlara karşı bir kamuoyu oluştu mu ve sizin içeride kaldığınız dönemle şu an arasında ne gibi farklılıklar var?
Bizim hareketimiz 1982 yılında kendini tasfiye etti. Hareketten kalanlar RAF'a geçti. RAF ise 1996 yılında kendini feshettiğini açıkladı. Şu an cezaevlerinde 4 politik tutsak var. 1970'li yılların kadrolarından hiç kimse kalmadı. Almanya'da yeni yeni gelişen politik hareketler var. Bunlar küreselleşme karşıtı örgütlenmelerle ortak hareket ediyorlar. Almanya'da son dönemlerde yaşanan sosyal yıkımın ardından politik hareketler ivme kazanmaya başladı.
-Dışarı çıkınca topluma uyum sağlamakta zorlandınız mı?
Sağlık sorunum nedeniyle erken tahliye edildiğim için 3 yıl devlettin sosyal yardımıyla geçindim. Dışarıya uyum sağlamak hiç de kolay olmadı. Sokakta ne yapabilirim, insanlarla nasıl ilişki kurabilirim, düşüncesinden uzun süre kurtulamadım. İnsanlarla deneyimlerimi paylaşamıyordum. Yoldaşlarımızla esas olarak gündeme getirdiğimiz kendi ilişkilerimizin ne kadar değiştiğiydi. Ama insan bunu da aşabiliyor. İçerideki tutsakların yaşadığı deneyimler ileride bir şekilde kamuoyuna açıklanacak.
Alper Turgut
Angelika Goder, 11 yıl süreyle Alman cezaevlerindeki tecrit koşullarında ayakta kalmış. Artık kendini tasfiye etmiş "İki Haziran Hareketi" adlı illegal sol örgütün eski bir üyesi olan Goder, Türkiyeli sivil toplum örgütlerinin organize ettiği "Tecrit İşkencedir" konulu foruma katılarak deneyimlerini paylaştı. Cezaevinde sağlığı bozulduğu için erken tahliye edilen 55 yaşındaki Goder, Alman devletinin kendisine vermesi gereken sosyal yardımı erken kesmesi nedeniyle artık resim yaparak yaşamını kazanmaya çalışıyor. "Tecrit ve izolasyon sosyal bir yok oluştur" diyor Goder ve ekliyor: "Tecridin etkilerini tecritten uzaklaştıkça anlayabiliyorsun".
-Siyasi mücadeleye ne zaman başladınız ve cezaeviyle nasıl tanıştınız?
Politik mücadeleye bundan 32 yıl önce "İki Haziran Hareketi" saflarında başladım. İki yıl sonra 1975'te yeraltına geçtim. Hareketimiz ismini tüm Almanya'ya aynı yıl Berlinli bir politikacıyı takas amacıyla kaçırarak duyurdu. Politikacının serbest bırakılması karşılığında cezaevinde kalan 5 yoldaşımız kurtarıldı. Hareketimizin silahlı bir gerilla grubu da bulunuyordu. Yakalanışım Almanya'da olmadı. Yanımdaki iki yoldaşımla birlikte Bulgaristan'da gözaltına alındım. Yıl 1978 idi. Aynı gün bizi Almanya'ya iade ettiler. Tutuklandım. Mahkemem, 1982 yılında sonuçlandı ve 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım.
- Yüksek güvenlikli cezaevinin ilk uygulayıcılarından biri diye bilinen Almanya, aynı zamanda bu uygulamayı dünyaya pazarlayan ülke olarak da tanınıyor. Siz de cezaevinde tecrit koşullarında kaldınız mı?
Tutuklandıktan sonra ilk 3 ay Köln'deki bir cezaevinde kaldım. Sonra 10 yıl süreyle yatacağım, Berlin'deki cezaevine sevk edildim. Burada Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyeleriyle birlikte bizi ayrı bir bölüme koydular. Bu bölüm, hapishaneden izole edilmişti. 6, 5, 4 ve 3 kişilik tecrit hücrelerinde kalıyorduk. Çok katı koşullar altında yaşamaya çalışıyorduk. Sağlık nedenleriyle 1989 yılında serbest bırakılmadan önce bir yıl süreyle de bir yoldaşımla birlikte yüksek güvenlikli cezaevinde tutuldum. Cezaevinden tahliye edilen ve yaşadıklarımızı kamuoyuna aktaran ilk mahkûmlardanım. 1990'ların sonunda yoldaşlarımızın büyük bir bölümü tahliye edildi. Dışarı çıkınca hepimiz tedavi gördük.
-Cezaevinde yaşam nasıldı ve tecrit uygulamaları karşısında mahkûmlar kendilerini nasıl savundu?
Cezaevinde öğleden sonraları bir araya gelebiliyorduk. Dışarıyla bağlantımız koparılmıştı. Ancak iki haftada bir ailelerimizle görüşebiliyorduk. Güvenlik görevlileri ziyareti denetliyordu. Mektuplarımız kontrol altındaydı. Psikolojik ve fiziksel sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Tecrit duvarını yıkabilmek için RAF'taki kadın tutsaklarla birlikte ortak açlık grevi eylemleri yaptık. Dışarıdaki yakınlarımızın da bir örgütlenmesi vardı. Kamuoyu yaratmaya çalışıyorlardı. İçerideki ve dışarıdaki mücadele sonunda birleşti ve tecridin kısmen kırılmasında etkisi büyük oldu.
-Almanya'da cezaevinde yaşananlara karşı bir kamuoyu oluştu mu ve sizin içeride kaldığınız dönemle şu an arasında ne gibi farklılıklar var?
Bizim hareketimiz 1982 yılında kendini tasfiye etti. Hareketten kalanlar RAF'a geçti. RAF ise 1996 yılında kendini feshettiğini açıkladı. Şu an cezaevlerinde 4 politik tutsak var. 1970'li yılların kadrolarından hiç kimse kalmadı. Almanya'da yeni yeni gelişen politik hareketler var. Bunlar küreselleşme karşıtı örgütlenmelerle ortak hareket ediyorlar. Almanya'da son dönemlerde yaşanan sosyal yıkımın ardından politik hareketler ivme kazanmaya başladı.
-Dışarı çıkınca topluma uyum sağlamakta zorlandınız mı?
Sağlık sorunum nedeniyle erken tahliye edildiğim için 3 yıl devlettin sosyal yardımıyla geçindim. Dışarıya uyum sağlamak hiç de kolay olmadı. Sokakta ne yapabilirim, insanlarla nasıl ilişki kurabilirim, düşüncesinden uzun süre kurtulamadım. İnsanlarla deneyimlerimi paylaşamıyordum. Yoldaşlarımızla esas olarak gündeme getirdiğimiz kendi ilişkilerimizin ne kadar değiştiğiydi. Ama insan bunu da aşabiliyor. İçerideki tutsakların yaşadığı deneyimler ileride bir şekilde kamuoyuna açıklanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder