20 Ocak 2008 Pazar

Bir Cerrahın Anatomisi...



ALPER TURGUT

Türkiye’nin en ünlü ve en iyi beyin cerrahlarından biri olan 65 yaşındaki Prof. Dr. Cengiz Kuday, profesyonel bir futbolcu gibi 24 saat göreve hazır. Ağzına içki, sigara koymayan ve saat 22.00’de uykuya dalan Kuday, gece yarısı ameliyata çağrılmaktan son derece mutlu oluyor. “En iyi, iyinin düşmanıdır” ve “Hastalık yoktur hasta vardır” diyen Cengiz Kuday, cerrahların sosyal, bilgili ve entelektüel olması gerektiğinin altını çiziyor. O, büyük bir inatla sırlarını saklayan beyinde, yaşamın tüm anlamını buluyor. Var oluşun büyüsüne en çok yaklaşılan yer olan ameliyathanesini ise “mabet” olarak kabul ediyor.

Küresel ısınma dolayısıyla artan sıcaklık beyin kanamalarına yol açabilir mi?

—Evet. Herkes bunu merak ediyor ancak beyin kanamasının sıcak havayla ilgisi yok. Hatta soğuk havalarda beyin kanaması örnekleri daha da artıyor. Örneğin Finlandiya ve Norveç’te beyin kanaması vakalarının oranı oldukça yüksek… Bazı ırklarda mesela Japonya’da beyin kanaması riski daha yüksek… Bunun dışında sıcak havaların, genel sağlık yapısını bozduğu bilimsel bir gerçek…

Türkiye, cerrahi alanında önde gelen batılı ülkelerin seviyesini yakalayabildi mi?

— Tıp, ABD ile ilerler. Ülkemiz bu konuda doğruyu bularak Avrupa’yı değil ABD’yi örnek almış. Bu nedenle gelişmeler paralel ilerliyor. Amerika’da güncel ne varsa Türkiye’de de uygulanıyor. Üniversitelerimiz de hemen hemen eşdeğerdedir. Türkiye’nin cerrahisi ileri seviyededir. Diğer dalları bilemem ama plastik cerrahi de buna dâhildir. ABD’de cerrah olmak zordur. Çocuklarına, ailesine ve etrafındakilere bakılır. Hayvanlara nasıl davranmış, sapkınlığı var mı hepsi araştırılır. Hastanelerimizde ciddi yardımcı personel eksikliği olduğunu eklemeliyim. Devlet yeterli personel ve ekipman vermiyor. Hasta sayısı arttıkça kalite düşer. Hasta elekten geçirilmeli. Örneğin MR çektirmek Londra’da hayli zordur. Batılıların katı bir sağlık sistemi var. Önce küçük kliniklere götürülüyor hastalar durum acilse ancak o zaman büyük hastanelere sevk sağlanıyor.

Dünya’da ve ülkemizde beyin cerrahisi nasıl gelişti?

— İlginçtir ancak savaşlar beyin cerrahisindeki gelişmeyi sağlamıştır. Örneğin trafik kazasında sivil ölümleri fazladır. Savaşta ise cephe gerisindeki sahra hastaneleri, sıhhiyeciler devamlı ve sürekli çalışır. Ani müdahale konusunda sivil hayattan daha tecrübeli ve hızlıdırlar. Birinci dünya savaşında yüzde 80 olan ölüm oranı, ikinci dünya savaşında yüzde 50’ye geriledi. Ambulans helikopterler ile yaralıların sevki daha da hızlandırıldığı için Kore ve Vietnam savaşlarında bu oran azaldı. Şimdiki savaşlarda farklı farklı buluşlar hayata geçiriliyor. Lazer öldürücü bir silahtır ancak yaşatmak için ameliyatlarda kullanıyoruz. Harp sanayisinde kullanılan goro tex ve stend şimdi tıp biliminin hizmetinde… Örneğin fiber optik ile her yere girebiliyoruz. Mikroskobu bir zamanlar sadece kuyumcuların kullandığı söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Eski Mısır’da firavun zamanında “kötü ruhların tohumu” olduğu gerekçesiyle mumyalama işleminden önce beyni çıkartıyorlardı. Bu işlemi burundan yapıyorlardı. Burundan müdahale böylelikle keşfedildi. Kullandıkları aletler ise, bugün bizim kullandığımız aletlere çok benziyor. Geçmişte yaralı gladyatörlerin tedavisi için Bergama ve Kaş’ta hastaneler açılmış. Bu hastanelerde damarlara bakılmış. Doğu uygarlıklarının eskiden tıp alanında batıdan fersah fersah ileride olduğu apaçık ortada…

İnsanoğlu beynin sınırlarını keşfetmeyi sürdürüyor. Beynimizi tam olarak ne zaman keşfedeceğiz?

—Beyinde 500 milyar hücre var ve bu hücrelerin her biri birbirine 30 bin kabloyla bağlı… Şuur nerede? Hala araştırılıyor. Koca Amerika kıtası kadar bilgisayar yapsanız dahi 5 yaşındaki bir çocuğun düşünce hızına erişemez. Beyin hala sırlarını saklıyor. Konuşma, yazma, resim, müzik merkezleri beynin sol tarafındadır. Mesela bir hasta piyanist… Ve beynin müzik merkezinde iyi huylu bir tümör var. Tümörü alırsam hasta bir daha piyano çalamaz. Beyin cerrahisinin felsefi ve ahlaki tarafları da var. Yaşam sadece soluk almaktan ibaret değildir. Önemli olan hastanın hayatta kalabilmesi değil hayatın içinde var olabilmesidir. Bu durum yaşam kalitesi olarak adlandırılır ve beyin ameliyatlarında en ön sırada değerlendirilir. Büyük ozan Nazım Hikmet, “Yaşamı ciddiye alacaksın” der bir şiirinde… Başkalarının yaşamını ciddiye almak bizim için kendi hayatlarımızı ciddiye almakla eşdeğerdir.

Ötenazi?

— Beyin ve yaşam benim için kutsaldır. Bilimde şans vardır. Ve ben büyük bir gücün varlığına inanıyorum. Ameliyatlarda bunu hissediyorum. Ben ötenaziye karşıyım. Ancak bilim dünyası bu konuda bölünmüş durumda… Dünyada bunu savunan hekimler de var. Onların bir kısmı “Hiçbir müdahalede bulunmayalım, ölmek isteyen hastanın isteği böylelikle yerine gelir” diyorlar. Bir de her şeyin nakli olur, beynin olmaz. Çünkü o zaman sen, sen olmazsın. Bizi biz yapan beyindir.

Tarih merakı nereden geliyor?

— Amcam İttihatçı… Birinci dünya savaşına katılmış… Yıllar önce Park Otel’de arkadaşlarıyla toplanırlardı ve ben de onların tarih ile ilgili konuşmalarını zevkle dinlerdim. Glasgow’da İskoçların sahil kenarındaki dev granit bir kayayı, Çanakkale’de yaşamlarını yitiren hemşerileri için anıta çevirdiklerini gördüm. İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesi’nin Çanakkale’de şehit olan gönüllü öğrenci askerler nedeniyle bir dönem mezun verememesi, İstanbulspor’un yası simgeleyen sarı-siyah renkleri, beni anıt dikmeye ve gençlerin Çanakkale’yi hissedebilmeleri ve onun anlamını kavrayabilmeleri için organizasyon yapmaya itti.

Son olarak Kuday, ülkemizde sağlık haberlerinin çala kalem yazılmasından, bilimsel yetkinlikten yoksun oluşundan, uzun yıllardır kullanılan tekniklerin yeniymiş ve mucize yaratacakmış havasıyla sunulmasından şikâyetçi… Ünlü Time dergisinin örneğin bir sayısının tamamını “beyin” üzerine ayırdığını üstelik her türlü yeni gelişmenin bilimin ışığında kaleme alındığını vurgulayarak, “Türkiye’de yeni bir teknik olarak lanse edilen uygulamalar, 5, 10, 20 yıldır kullanılıyor. Hastalar ve onların yakınları, büyük bir ümit ile bize koşuyor. Sonrası hayal kırıklığı… Basının daha dikkatli olması lazım” diyor.

CENGİZ KUDAY PORTRE

Millliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila, şarkıcılar Ebru Gündeş ve Levent Yüksel’in de aralarında bulunduğu pek çok kişi, Cengiz Kuday’ın yaptığı ameliyatların ardından hayata tutundu. Cengiz Kuday, 1942 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu Bilecik’in Söğüt ilçesinde doğdu. O, 3 yaşındayken hava pilot olan babası şehit oldu. İlkokul, ortaokul ve liseyi İzmir’de bitirdi. Yükseköğrenimini İstanbul Tıp Fakültesi'nde tamamladı. 1967 yılında Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Bölümü'nde asistan olarak göreve başladı. Cengiz Kuday, 1972’de uzman oldu ve İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nde askerlik yaptı. 1974’te İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroşirurji Kliniği'ne atandı. 1978 yılı Nisan ayında Doçent oldu. Aynı yıl İngiltere Glasgow Üniversitesi Nöroşirurji Bölümü'ne kafa travmalarında uzmanlaşmak için başvurdu. Glasgow Üniversitesi'nin verdiği araştırma bursu ile 1980 yılına kadar İskoçya’da çalıştı. Daha sonra Türkiye’ye döndü ve 1982 yılında klinik direktörü seçildi. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsü'nü, İ.Ü. Nöroşirurji Kliniği'ni, Nöroloji Kliniği'ni, Cerrahpaşa Nöroşirurji, Nöroanestezi, Nöroloji ve Farmakoloji Bölümünü meslektaşları ile birlikte kurdu ve Nörolojik Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü'ne atandı. Cerrahpaşa Cerrahi Tıp Bilimler Bölüm Başkan Yardımcılığı'nı uzun yıllar sürdürdü. Kuday, “Asrın Cerrahı” sıfatını çoktan kazanan Gazi Yaşargil’in öğrencisi… Yurtdışı ve yurtiçi Nörolojik ve Nöroşirurji topluluklarının pek çoğuna üye olan Prof. Dr. Cengiz Kuday, Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi Beyin Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak ameliyatlarına devam ediyor. Evli ve iki erkek çocuk babası Kuday’ın eşi Prof. Dr. Tülay Kuday da Kadıköy Kızıltoprak’ta yeni açılan Florence Nightingale Hastanesi’nin Fizik Tedavi Bölümü’nde çalışıyor.


Cumhuriyet Hafta Sonu Eki Editörü Ayşe Yıldırım’ın köşesinden;

Beyin, bedenlerimizin tartışılmaz patronu… Cevize benzeyen 1,3 kilogram ağırlındaki bu organ, aslında dünyadaki en karmaşık şey… 500 milyar hücre (nöron) ve bu hücrelerin her birini diğerine bağlayan 30 bin kablo... Dev bir bilgisayar ağı gibi... Ama bir bilgisayardan çok daha karmaşık ve hala sırlarla dolu bir ağ...
Prof. Dr. Cengiz Kuday, bugün Amerika kıtası kadar bir bilgisayar yapılsa bile bunun 5 yaşındaki bir çocuğun düşünce hızına erişilemeyeceğini söylüyor.
Dünya modern beyin cerrahisinin dönüm noktasını yapılandıran asrın cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil'in öğrencisi olan Kuday, hocasının insan beynini yerküreye benzettiğini anlatıyor:
"Bu yalın benzetişin içinde gizlenen anlam öylesine derin ve çok boyutludur ki. Geometrik doğrunun bulunmadığı bu küresel yapıya parmak uçlarımızla dokunabilecek kadar yakın olduğumuzda bile var oluşun ulaşılmazlığını hissederiz."
İnsan vücudunun en korunaklı yerindeki beyni "kapalı kutudaki bir mücevher" olarak tanımlıyor Kuday. Gizemli, paha biçilmez, dokunulmaz bir mücevher... Bir beyin cerrahı olarak ona dokunan Kuday, bir beyin ameliyatının zorluğunu anlatırken ilginç bir örnek veriyor.
Daha çok İngilizlerin bir işi gözünde büyütmemek için kullandıkları bir söz vardır: "Bu bir beyin ameliyatı değil". Kuday bunu anımsattıktan sonra devam ediyor:
"Elbette pek çok zor iş vardır. Hem yaşamın özünde hem de profesyonel anlamda. Ancak her zor şey için nihayetinde bir beyin ameliyatı olmadığı söylenirken acaba gerçek bir beyin ameliyatı ne ile kıyaslanabilir ve güçlüğü nasıl tanımlanabilir. Öyle sanırım ki bu yanıt "bu bir beyin ameliyatıdır" olur."

Kuday ile beyni yani yaşamı Alper Turgut konuştu...

İyi hafta sonları...

Fotoğraf: Vedat Arık


Cumhuriyet Hafta Sonu / 2007

Hiç yorum yok: